Öyleyse niçin çift katlı?

A -
A +

“Dalga geçme arkadaş. Böyle bir köyde tüm evlerin dubleks olması mümkün mü?”

 

 

 

 

 

Antalya’ya bağlı Akseki ilçesinin ta Romalılardan kalma tarihsel bir köyü olan Gödene’de doğmuşum. Toros sıra dağlarının ortasında dört yanı dağlarla çevrili olduğundan ekilip dikilebilen arazisi çok kıttı. Dahası, kağnı dâhil tekerlekli hiçbir aracın işlemediği fakir mahrumiyet yeri bir köydü ama 100’den fazla evin her biri dubleks idi...

 

“Dalga geçme arkadaş. Böyle bir köyde tüm evlerin dubleks olması mümkün mü?

 

Sonra niçin dubleks? Türkçesi yok mu bunun?” derseniz haklısınız.

 

Gerçekten de fakir zengin fark etmez, köyümdeki tüm evler çift katlıydı. Eski “kadı”ların gösterişli ve süslü evleri de öyleydi; çobanlarımızınki de… Kandilli Rasathanesinin kurucusu ünlü bilginimiz Fatin Bey’in dönemin Antalya Müftüsü olan kardeşi Mustafa Bey’in, ayrıca ünlü iş adamı, sanayici ve milletvekili Nuri Bey’in evi de çift katlıydı, bizim evimiz de… Bu açıdan bakınca, yüzde yüz eşittik biz birbirimizle!

 

“Tüm evler çift katlı olduğuna göre, bir evde iki aile mi yaşardı?” diye sorarsanız, cevabım hayır… Her evde bir aile… “Öyleyse niçin çift katlı?” diyeceksiniz. Alt katların tümünü hayvanlarımıza ayırmıştık çünkü! Gerçekten de keçimiz, koyunumuz, ineğimiz, atımız, eşeğimiz içindi evlerimizin alt katları.

 

Ne yani, kışın soğukta, yazın sıcakta mı bırakacaktık onları? O kadar da acımasız değildik! Onlar da sahiplerine süt, kıl, yün ve gerektiğinde et ve derilerini vererek vefa gösteriyorlardı. Eşek, at ve katırlarımız yük taşır, öküzlerimiz çift ve harman sürer, tavuklarımız yumurtalarıyla öderlerdi borçlarını. Doğrusu ya bu alışverişten dolayı hiç anlaşmazlık olmazdı aramızda. Ara sıra yavrulayamadığı için süt veremeyen kısır keçilerimiz “canım size feda olsun. Ben etimi vererek ödemek istiyorum vefa borcumu” deyip gönüllü uzatırlardı boyunlarını kasaplarımıza!

 

Hayvanlarımızla işte böylesine karşılıklı bir sevgi ve saygı vardı aramızda! Biz onları evsiz barksız bırakmadığımız gibi aç ve susuz da bırakmazdık hiç. Özellikle kadınlarımız ve kızlarımız sürekli olarak dağlardan, bayırlardan maki denen yaz kış yeşil kalan bodur bitkilerin dallarını keserek sırtlayıp gelirlerdi. Koyun ve keçilerimizi geceleri böyle beslerdik. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.