“Cebime paramı koyup cesaretimi toplayıp Özbekistan'ın en büyük hastanesine gittim…”
Rus kadın hekim benim bittiğimi söylüyordu. "Böbrek" dedi: "Bunun böbrekleri çalışmıyor!.."
Ne de kolay söylüyordu. Gayet normal bir şey söyler gibi. Derler ya, başına gelmeyen bilmez...
“Bak oğul, sana bir tablet hap vereceğim. Günde üç tane alacaksın. Bir hafta sonra şişliklerin inip de rahatlar ve idrara sık çıkarsan, bil ki böbrekler bitmiş. Akıllı ol. Bir hastaneye git, tahlil yaptır. Durum ortaya çıkar.”
Bir hafta devam ettim ilaca. Şişlikler indi. Rahatladım. Tansiyon normalleşti. Nefesim rahatladı. Ama "ya yine şişerse?" korkusu içimi ufak ufak yakmaya devam ediyordu.
Neticede tır şoförüyüz. Bir taraftan da yolculuk var...
Allah’ın izniyle Kazakistan'a vardım... Yükümü boşalttım. Rahatladım.
Havalar biraz serinlemişti. Özbekistan'a boş dönüş yaptım. Özbek diyarı, ata yurdumuz. Sanki Çukurova'dan bir parça... Her yer meyvelik, sebzelik, narlık, üzümlük... Pamuk, buğday, mısır tarlaları... Sanki gözünü sevdiğimin Çukurova'sı...
Burası evliya diyarı... Mollalar şehri. Emir Timur'un memleketi. Gelen bir daha ayrılmak istemiyor. Ama elden ne gelir? Dünya ayrılık dünyası...
Özbekistan'da garaja girince duş alıp tıraş oldum. En temiz elbiselerimi giydim. Tüm cesaretimi toplayıp Özbekistan'ın en büyük hastanesine gittim... Durumumu anlattım. Benden beş tüp kan ve idrar aldılar. Öğleden sonra "14.00'te gel" dediler.
Gurbette tek başına Taşkent caddelerini dolaşıyorum. Ama yüreğim yanıyor. Allah'ım bu genç yaşta nedir bu bendeki dert? Doktor nedir hastane nedir bilmezdim. Bunlar da mı gelecekti başıma?
Saat 14.00 olunca hastaneye gittim. İyi Türkçe bilen bir hekim beni karşısına oturttu. Ama yüzünde sıkıcı bir ifade vardı. Anlamıştım bir aksilik olduğunu ama ne?
“Bak Türkoğlu" dedi. "Durum hiç de iç açıcı değil. Şeker, üre, kolesterol, tansiyon yüksek, böbrek değerlerin çok yüksek. Böbrekler iflas etmiş. Sen diyaliz hastası olmuşsun. Acilen tam teşekküllü bir hastanede tedavi görmelisin..."
Demesi ne kolaydı... Özbekistan'daki o hastanede suç işlemiş çocuklar gibiydim. Ne yapacağımı ne edeceğimi bilemiyordum. Ben tıp dilinden ne anlarım? Ben yorgun, bitmiş, tükenmiş bir tır şoförüydüm. Türkiye, İran, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan arasında uluslararası nakliye yapıyordum. Bunca hastalığa nasıl çare bulacaktım? DEVAMI YARIN