Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Yeni bin yılın ilk Ramazan bayramını da kutlamış bulunuyoruz. Ömür bir su gibi akıp gidiyor. Geride sadece ve sadece acı tatlı hatıralar kalıyor elbet. Kemalpaşa''dan emekli öğretmen okurumuz Niyazi Gürsu''nun hatıraları öyle. Kendileri Türkiye''ye mubadil, diğer bir deyimle göçmen olarak geldikleri için, onların dünyası daha bir hüzünle dolu... Bu hatırada sözünü ettiği de, "Dünyalar tatlısı, yürekli ve merhametli annem" diyerek vasıflandırdığı Ayet hanımla ilgili. "Ayet hanım, geçtiğimiz bin yılın son yüzyılında, 1902''de Girit adasının İrakliyo kentinde doğan, zengin bir ailenin kızı. Çocukluğunda tozpembe bir hayat sürerken, birgün gelip uzak diyarlara, deniz aşırı memleketlere gitmek zorunda kalacağını bilmiyor. Ayet hanım, onsekiz yaşına geldiğinde, yine kendileri gibi zengin bir ailenin çocuğu olan Rıdvan beyle evleniyor. Yıl 1920. Ama bu mutlu evlilik çok sürmüyor. Dünyada süregelen siyasi çalkantılar kimbilir Ayet hanım gibi kaç gelini yerinden yurdundan ediyor, kaç mutlu ailenin üzerine kâbus gibi çöküyor. Rıdvan beyle henüz iki yıllık evliyken, Türkiye''ye mubadil-göçmen olarak gelmek düşüyor. Vatandan ayrılışına mı üzülsün. Vatanın elden gidişine mi? Yoksa göz göre göre bırakıp gelecekleri onca mala mülke servete mi? Kendi deyimlerine göre, yetmiş küsur taşınmaz malın sahibi iken, bütün bunlara karşılık kendilerine Türkiye''de, tek katlı bir ev, dört dekar bir bağ ve 9 dekar bir zeytinlik iskan ediliyor. Türkiye''ye gelmenin sevinci maalesef kursaklarında kalmış. Bunca varlıktan, böyle darlığa düşmek, bizim oranın tabiriyle çok "arlı" olan babacığım Rıdvan beyi kahrediyor. Ama derdini kime anlatacak. Üzüntüden o hale geliyor ki, çok sürmüyor bu kederle vereme yakalanıp daha hayatının baharında iken, 34 yaşında hayata veda ediyor. Üç çocukla dul kalan anacığım şimdi ne yapacak? Böylesi bir kadere; gece gündüz ağlamaktan başka eline ne geçecek? Hepsinden acısı, biz yetim kalan yavrularını nasıl büyütecek? Daha kendisi otuz yaşında. Adı gibi dürüst, namuslu ve sevecen bir kadın. Genç yaşta dul kalmış taptaze bir fidan. Yokluk, kimsesizlik, göçmenliğin verdiği gariplik. Böyle bir ortamda böylesi acılı bir anne çocuklarına ne yapabilir ki? Ancak o, eşinin ölürken vasiyet ettiği sözü hiç aklından çıkarmıyor. Peki neydi o vasiyet? -Bu geçici dünyada, ne mala ne de paraya güven. İşte gördün halimizi. Bir gecede varlıktan darlığa düşmedik mi? Onca bağ bahçeyi bırakıp gelmedik mi? Öyleyse ne yapıp yap, çocuklarını okut. İş sahibi olsunlar. Annem Ayet hanım, o kadar acıya rağmen, eşinin bu sözünü unutmamış. Kendine hayat düsturu edinmiş. Bu azim ve sabır sonucudur ki ben öğretmen, küçük kardeşim Hüseyin de subay olmuştu. Ablam Afet''e gelince onun ömrü vefa etmemiş 17 yaşında iken o da veremden ölmüştü. Şimdi tekrar geriye dönelim, otuz yaşında genç ve güzel bir kadın. Tek başına hayat mücadelesine nasıl dayanacak, zorluklara nasıl göğüs gerecek? İşte bu durumu iyi bilen ve ailemizi yakından izleyen bir kısım akrabamız annemin evlenmesi için ailemize baskıya başlamışlardı: -Gençsin güzelsin. Çocukların senden annelik bekler. Ama bu hayat şartlarında tek başına yapamazsın. Annem, "Hayır. Ben çocuklarıma üvey baba istemem. Onların sıkıntı çekmesini istemem." Der, ardından sicim gibi gözyaşı döker ağlardı. Kendisini kırmak da istemiyorlardı ama, böyle devam edemeyeceğini de iyi biliyorlardı. Nihayet, yapılan ikna çalışmaları ve ısrarlar karşısında, aylar sonra peki dedi annem. Ama bir şart koşmuştu: -Ben çocuklarımın dövülmesine ve azarlanmasına asla tahammül edemem. Çocuklarım benim her şeyimdir ve her şeyden önce gelir. Bana eş olacak zat, bunu kabul ederse peki derim, aksi halde bu iş burda biter. Dilenirim ancak çocuklarımı ezdirmem. Onun şartlarına evet diyecek bir bey bulunmuş ve kısa bir süre sonra aile arasında sade bir nikahla evlilik sorunu halolmuş Ali Özsu bize üvey baba olmuştu. Hani bir atasözü vardır. "Yiğidi öldür ama, hakkını yeme" derler. Ali babamız o kadar sakin o kadar merhametli idi ki, bize bir fiske vurmadan büyüttü. Tasavvur edemiyeceğiniz kadar sakin bir insandı. Ona minnettarız. Bu evlilikten Hasan ve Fatma adında iki kardeşimiz dünyaya geldi. Onlarla da öyle kaynaştık ki, bizlere özbeöz kardeşler bile gıpta ettiler. Şimdi ne Annem Ayet hanım ne de Ali babamız hayatta. Ama onların sevgisi kalbimizde, gül gibi yüzlerinin hayali de gözlerimizde. Her bayram ellerini öpüyorduk, artık arkalarından dualarını eksik etmiyoruz.
ÖNE ÇIKANLAR