“Tam o esnada polisler basmışlar ve bunu suçüstü yapmışlar. Meğer kadın bunu ihbar etmiş!..”
İstanbul’da bir Yahudi iş adamının yanında çalışmaya başlayan bu kimya mühendisi, çalıştığı iş yerinin hanımına âşık olmuş. Görünüşte kimya mühendisi âşık olmuş. Ama kimya mühendisi gibi karşı taraf da kimya mühendisine âşık olmuş mu? Ne gezer… Âşık olmuş gibi numara yapıyormuş kadın!..
Meğer kadın bu adamcağızı kendine kurban seçmiş. Asıl derdi onun sayesinde kendi kocasının servetine konmakmış. Bunun için planlar yapıyormuş. Bu mühendisi kendisi ayartmış.
Garibim kimya mühendisini gizli gizli evine çağırmaya başlamış… Bir zaman sonra da demiş ki aklı başından gitmiş bu mecnun mühendise:
“Bu böyle gitmez.”
“Ne yapacağız?”
“Benim kocayı ortadan kaldıracağız. Sonra da paralarını alıp gideceğiz buralardan. Kendimize yeni bir hayat kuracağız.”
Şu nankörlüğe bakar mısınız? Hem de her iki taraftan nankörlük… Kadın kocasına ihanet ettiği gibi onun servetine konmak için canına da kastediyor… Ya mühendis? Çalıştığı iş yerinin sahibine ihanet ettiği gibi bir de canına kastediyor…
İnsanoğlunun kendine yaptığını iki dünya bir araya gelse yapamaz, dedikleri bu olsa gerek… Bu mecnun âşık, kadının bu teklifine hiç düşünüp taşınmadan “tamam” diyor.
Kendilerince bir de plan yapıyorlar.
Cinayeti nerede işlediğini bilmiyoruz ama bu mecnun mühendis patronunu katlederken o esnada polis baskınına uğruyor.
Şimdi bu da nereden çıktı? Her şeyi planlamıştı oysa… Polis suçüstü yapıyor… Hiç kurtuluşu yok… Elleri kelepçelenip doğru gözaltına… İyi de benim burada bu cinayeti işlediğimi nereden biliyordunuz?
-İhbar vardı.
-Kim?
Meğer uğruna iş yeri patronunun canına bile kastettiği o kadın… Evet, meğer kadın ihbar etmiş bunu. Amacı kocasını bu mühendise hallettirmek, kocasının malına mülküne de kendisi oturmak…
Ve kadının planı tutmuş. Bu mühendis de cinayette suçüstü yakalanarak cezaevini boylamış… Kadın da yakalandı mı ne oldu onu bilmiyoruz. Ama bizim mühendis hapishaneye geldiğinde üstüne giyecek kıyafet yoktu. Şu gelinen noktaya bakar mısınız?
Bu adamcağızın ağabeyi, zamanında bir üniversitede rektördü. O ağabeyini aradım. Durumu anlatıp dedim ki:
“Beraber gelenlerin de durumu pek iç açıcı değil bunlara bir iki elbise gönderebilir misiniz?” DEVAMI YARIN