Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Bakmayın 2000''lere girdiğimize. Biz hâlâ geçen bin yılı konuşuyoruz, konuşacağız. Şimdikilerin birbirine anlatacak ne askerlik hatırası var, ne yarenlik decek köy odası. Ne peri masalı bilir şimdikiler, ne av hikayeleri. Şimdilerde gözünü sevdiğim teknoloji, avcıyı bile Bellona''ya gönderiyor reklam bahanesiyle. Yine ne varsa eskinin insanında var. Belki o yüzden olsa gerek, gençlerimiz, bir eli bilgisayarın klavyesinde, bir gözü televizyonda, bir kulağı telefonda olsa da, eski yarenliklerin tadına doyamıyor. İşte Tokat /Turhal''dan Semih Tüccar''ın duyguları ve duydukları: "Şimdi size anlatmak istediğim olay kendimle alakalı değil. Şanlıurfa Siverek''te öğrencilik yaptığım sırada tanıştığım ve benim kalbimde çok ayrı bir yeri olan Piyo Mehmet dayı ile alakalı. Önce isterseniz Piyo dayıyı tanıştırayım sizlere. "Piyo" Zazaca "baba" demek. Yani "mafya babası" Zannetmeyin ki, mafya yüz yılın ortaya çıkardığı kurum. Eskiden de vardı. Hiç bir devirde de mafyasız olunmadı. Piyo Mehmet de, o zamanlar Siverek''te baba konumunda olan birisi. Ben hatıralarına yetiştim. Ama gençlik yıllarında bir başkaymış Piyo dayı. Onun gençlik yıllarında Siverek iki ayrı bölüme ayrılmış. Ordu ve Şehir diye Piyo Mehmet dayı da ordunun başındaymış. Kendi aralarında devamlı kavga ederlermiş. Kavga dediysem öyle haberlerde televizyon ekranlarında gördüğünüz ufak tefek itişip kakışma değil. Kavga oldu mu, yakaladıkları adamı bir güzel benzetir, sonra da kulağının birini keser öyle gönderirlermiş. Derler ya "Eski kulağı kesiklerden" Belki de bu söz buradan çıktı... Şimdilerde epey yaşlanmış Piyo Mehmet dayı. Eskiden yaptıklarına pişman olmuş, tövbe etmiş, Allah hidayet vermiş doğru yola dönmüş. Bu kadar şeyi başlangıçta niye anlattın diye sorabilirsiniz. Az sonra anlatacağım olayı daha iyi anlayabilmeniz için Piyo Mehmet dayının karakteri hakkında bir çerçeve çizmek istedim. Kendisi soğuk kış gecelerinde bize gelir. Anılarını kendine has şivesiyle anlatırdı. O anlatırdı biz gülmekten kendimizi yerlere atardık. Şimdi televizyonda talk show yaptığı için, güldürü ustası zannedilen sözüm ona komedyenler Piyo dayının karşısında eline su dökemezlerdi. Biz piyo dayıyı bilenler, şimdilerin esprilerine "gıdıkla da güleyim" diyoruz. Yine soğuk bir kış günü yemeğimizi yedik, çayımızı içtik ve muhabbet faslına geçtik. Bizler her zaman olduğu gibi Piyo dayının etrafına toplandık o da anlatmaya başladı. -Bundan 25-30 sene kadar önce. Siverek''te bir adam vardı. Bu adamı hiç sevmezdim. Hatta gördüğüm zaman tüylerim diken diken olurdu. Adamda öyle uzun bir bıyık vardı ki sormayın. Ben diyeyim bir metre siz deyin bir buçuk metre. Şimdinin bıyık şampiyonu Kahramanmaraşlıdan bile uzundu bıyıkları. -Eee? -Bir gün yine kahvede oturuyordum. Senin uzun bıyık, gelmiş karşı masaya oturmamış mı? Baktım tabakasından tütün çıkarmış sarıyor. Cigarasını yaktıktan sonra elini yeleğinin cebine attı. Bir kuru üzüm çıkarttı. Parmaklarıyla ezerek bıyığına sürdü ve bıyığını sil baştan ucuna kadar bura bura düzeltti. -Jöle gibi mi Piyo dayı? -He ya. Bugün jöle yerine o zamanlar kuru üzüm kullanılıyordu. Ben taktım ya adamın bıyıklarına. Buna bir film çevirmem lazım. Ama ucu bana dokunmasın. O sırada aklıma bir muziplik geldi. Yerimden kalktım. Yavaş hareketlerle, usulca yanına sokuldum. - Selamün aleyküm kirve - Ve aleyküm selam. -Yahu kirve sene birşey diyecağım. Senin ne kadar güzel bıyıkların var hem de çok uzun. -Evet. -Bu bölgede senden uzun bıyığı olan yoktur. -Yoktur. -İyi o zaman, niye bıyığının parasını almıyorsun? Devlet bıyığı uzun olana para veriyormuş. Sen de git bıyığını ölçtür, paranı al. -Doğru mu dersin kirve? Peki nerden alacağım bu parayı? -Nerden olacak, çarşı karakoluna gideceksen, sadece komisere ölçtüreceksin bıyığını, başkasına ölçtürürsen seni kandırırlar. O sıralar karakola yeni bir komiser gelmişti. Çok asabi bir insandı. Nezarete sık sık girip çıktığımızdan iyi bilirdik. Suçlu giren "okşanmadan" kolay kolay çıkmazdı. Devamı yarın
ÖNE ÇIKANLAR