"Türk sinemasındaki teknoloji, insan unsuruydu. Bizde filmin en zor bölümünün çekimi en sona bırakılırdı ki, eğer aktör ölürse film yarıda kalmasın diye. Böyle zor şartlarda çekim yapardık.. Bizdeki oyuncu her şeyi oynardı. Bugün bizim jenerasyon en olgun çağında. Bizden yararlanılırsa çok güzel yapımlara imza atabiliriz" Sinemaya ilginiz bitti mi? 33 yıllık sinema oyuncusuyum. Şu an sinemada yapılabilecek bir şey kalmadı. Zaten köşebaşlarını tutan bazı insanlar var. Bunların çektiği filmlerin de halini görüyoruz. Eğer bugün bir Hamam filmi ödül alıyorsa benim sanat adına söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ne yapabiliriz Türk sinemasında? Çok beğeniyorum Benim, bu kadar yapılan filmler içersinde çok kutladığım ve filmlerini büyük bir hayranlıkla izlediğim Yavuz Turgul var. Bugün bir Eşkıya filmi bizim insanımızı, bizi anlatan bir filmdir. Bunun dışında geçtiğimiz yıl yapılan ve insanlara çok hoş saatler geçiren, Herşey Çok Güzel Olacak... Cem Yılmaz ve Mazhar Alanton''un çektiği filmler. Bunlar bizim toplumumuzun bizim insanımızın kafasını karıştıracak tarzda filmler değil. Sinema eski günlere dönecek mi? İyi yapılan filmler mutlaka seyirciyle buluşuyor. Burada basının da çok rolü var. Ama bugün sinemaya gitmek lüks oldu. Vatandaş istese de sinemaya gidemiyor. Televizyonda kendisine ne sunulursa onu izlemek zorunda bırakılıyor. Bana göre çok uzun yıllar Türk sineması seyirciyle buluşamıyacak. İyi niyetle yapılan filmler elbet bir şekilde seyirciyle buluşacaktır ama eskiden olduğu gibi sinema önlerinde uzun kuyrukları göremeyeceğiz. Bu da yılda sekiz on filmle sınırlı kalacak. Sanatçı ve telif yasası Biz kimseden bir şey istemiyoruz. Bir tek istediğimiz var. O da sanatçıya telif hakları yasasıyla emeğinin karşılığının verilmesi. Bugün bir "Mali milad" çıkıyor. "Vergi yasası" çıkıyor herkes onu konuşuyor. Bu da bizim en tabii hakkımız değil mi? Bugün televizyonlarda filmimiz oynuyor bize hiçbir hak tanınmıyor. Böyle bir yasa da yok. Ama Avrupa''da Amerika''da oynanan filmlerin telif hakları sanatçıya anında veriliyor. Benim yüzlerce arkadaşım var. Telif hakkı yasası çıksa hiçbiri mağdur olmaz. Benim güzel devletimin çok büyük sorunları var. Biz devletten para istemiyoruz. Biz devletten herşeyi bekleyemeyiz. Buna hakkımız yok. Ama biz telif yasasıyla, bu filme emek vermiş insanların hakkının verilmesini istiyoruz. Pişmanım Askerden yeni gelmiştim. Çok tutmuş bir film vardı. Bir ikincisi yapılacaktı. Ben de bu arada başka bir firmadan o devrin parasıyla 10 bin lira avans almıştım. Arada mukavele falan da yoktu. Beni o büyük firma çağırdı. Halen de çok büyük firmadır. Filmin çekim tarihini sordum. "Bir hafta on güne kadar başlıyor" dediler. Dedim ki, "Ben bir firmadan avans aldım. Oraya söz verdim. O sözümü yiyemem" Ve o çok tutmuş filmin çekim teklifini kabul edemedim. Halbuki o filmin ikincisinde oynasaydım hem firma bana açılacak hem de kariyerime çok büyük katkıları olacaktı. Bundan pişmanlık duydum. Ama kendime olan saygımdan ve iş ahlakımdan ötürü, o firmadan aldığım avansı geri verip de, daha cazip filme başlayamadım. Keşke başlasaydım diyorum şimdi. Çünkü şimdiki aklımla gördüm ki, bizim mesleğimizde, siz eğer iyiyseniz, zirvedeyseniz, starsanız etrafınızda yapımcı vardır. Ama tökezlediğiniz zaman, çok yakınlarınız dahi aramaz, hatır sormaz olurlar. Bu böyleymiş. Unutulduk mu? Halkın bizi unuttuğunu zannetmiyorum. Medyatik olamıyoruz. Sebebi de sansasyonel olaylar yapamıyoruz. Medyatik olabilmek için çok farklı şeyler yapmak lazım. Bizim jenerasyonun da öyle bir şansı yok. Ufak bir kırgınlık var ama neye kırılmışımdır? Belki benim yaptığım bazı düzgün işlerin önüne birtakım barikatlar örülmüştür. Bu yüzden kırgın olabilirim. Belki şanssızlığıma kargınım. Ben örneğin 1990 senesinde Türkiye''de ilk defa yapılan Kara Elmas isimli diziyi gerçekleştirdim. 1995''te Yara adlı bir dizi yaptım. 26. bölümde birşeyler oldu. Uzamasına engel olundu. Bu bende çok büyük yara açtı. Sonra TGRT''ye çok güzel bir dizi olan Kırık Hayatlar''ı yapmıştım. O da bir kriz dönemine denk geldi. Bu şekilde şanssızlığıma kırgınım diyebilirim. Asla kabul etmem Bir film teklifi aldığımda, içime sinmeyen bir rolü kesinlikle kabul etmem. Benim eşim de sinema oyuncusudur. Deseler ki "Sen olmadığın bir sette, eşin erkek partnerinin karşısında rol oyanacak" kesinlikle kabul etmem. Şimdiki aklım olsaydı Oyunu kuralına göre oynardım. Ama şimdiki aklım olacak, biraz da karakter yapımdan fedakarlık yapacaktım ki bunu yapamıyorum işte... Fakat halk bizi biliyor. Oyuncu arkadaşlar da biliyoruz birbirimizi. Aslında bizim jenerasyon oyunculuğun en olgun çağını yaşıyoruz. Bizim farkımıza varılsa, bizden çok faydalanılabilir. Biz bu dünyaya, sinema dünyasına çok ama çok güzel şeyler daha yapabiliriz. Korel''den bir hatıra Teleferik çekimini unutamıyorum Sinemayla ilgili bir hatıramı anlatayım. Yıl 1971... Çok aziz dostlarım, şu an rahmetli olan yönetmen Natuk Baytan ve Atilla Ergün''le birlikte film çekiyoruz. Filmin adı "Bugün Bende Yarın Sende" İstanbul''daki çekimleri bitirip Bursa''ya gittik. Teleferik üzerinde, çok zor ve tehlikeli bir sahne çekmemiz lazım. İzin istediğimiz yetkililere de, "Meydana gelebilecek olumsuzluklardan biz sorumluyuz" diyerek evrak imzaladık. Atilla ile teleferiğe bindik. Kameraman Paşa Gündoğdu''yu da eski itfaiye kemerleriyle teleferiğin direğine bağladık. Çekim başladı. Doksan metre yukarıdayız. Atilla''ya yumruk atıyorum. Atilla öyle bir savruluyor ki, korkuyorum. Yumruk atarken de diğer elimle tutup kendime çekiyorum. Öyle zor bir çekim... Çekim bitti. Aşağıya indik. Kameraman sadece kavgayı görüntülemiş. Yönetmen Natuk Baytan ise derinliğin de görüntülenmesini isteyince, aynı sahneyi bir daha çekmek zorunda kaldık. Sahnenin bitiminde, ileriki müsait bir istasyonda, Atilla''nın atlayıp kaçması, benim de ardından kovalamam gerekiyordu. Ama Atilla atlarken ayağı takılınca, kafa üstü yere çakıldı. Ben hayatta ilk defa gözlerimden yaş gelmeden ağladığımı hissettim. Arkadaşım için. Hemen onu orada kapalı bir mekana soktuk. Masajlar yaptık falan. Zaten bizde filmin en tehlikesi sahneleri filmin son iş gününde çekilir ki, oyuncuya birşey olursa, film yarıda kalmasın diye. Atilla''nın da kolu kırılmıştı. Onu Bursa''da veya Yalova''da bir kırıkçıya götürdüm. Kolunu sardık sarmaladık ve İstanbul''a döndük. Şimdi rahmetli olalı on ay oldu. Çok aziz bir kardeşimdi. Ne enteresandır ki, o hadiseden bir buçuk ay sonra, yine aynı yerde yine aynı şekilde bir sahnenin çekiminde, bir kişi aşağı düşüp ölmüştü. O sahne çekimini hiç unutamıyorum.

