Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Adım, aklında kalmazdı da, "Nail efendiyi arıyorum" diyerek gelirdi içeri... Zor yürüyordu... Belki altmış belki yetmiş yaşındaydı... Gözü beni görür görmez, belli belirsiz ışıldar, "İyi ki bulabildim" anlamında sevinç hâleleri yayılırdı sarkmış yanaklarına... Yanıma oturur oturmaz başlardı dert yanmaya... Önce, kaç zamandır geldiği halde bir türlü bulamadığını, ardından anlatacak ne hatıraları olduğunu söyler, sonra ellerime bakardı... Çünkü ona yazılı cevap verirdim... Onu dinler dinler, sonra kocaman bir teksir kağıdı çeker, başlardım büyük harflerle çabuk çabuk yazmaya... O sabırsız gözlerle benim yazdıklarımı merakla bekler, sonra alır eline, büyük bir dikkatle okumaya başlardı... Cümleleri zihninde tamamladıkça, acıyla dudak büker, bazen kaşlarını kaldırır, "Hımm... Ya öyle mi?" gibi mırıltılarla yazdığım notu bitirir, sonra yeniden başlardı konuşmaya... Niye mi böyle yapardım? Çünkü o işitme engelliydi... Yaşlılıkla birlikte duyma hassasını da yitirmişti... Bağırarak konuşunca duyardı ama, mesai saatinde bağıra bağıra konuşamayacağıma göre, böyle bir metod bulmuştum. O konuşuyor, ben yazılı cevap veriyordum. Zor olsa da bir okuyucunun gönlünü almak için katlanıyordum... Çok hatıraları vardı... Hatırasının ardından ismini söylerdi bir espriyle... -Adım Necati Başara, kim bakar artık bu kokmuş kaşara... Ardından da acı acı gülerdi... Onun Türkiye''de ilk orman mühendislerinden biri olduğunu öğrendiğimizde hayret etmiştik. Dolu dolu bir hayat yaşadığı alnındaki çizgilerden belliydi... Ama kimdi bu sürekli yanıma gelen, hatıralarını anlatarak maziyi yaşayan ihtiyar? Yıl 1988... Bir gün, yine gelmiş, o söylüyor ben yazılı olarak cevap vermeye çalışıyorum... O esnada, o yıllar bu köşede çıkan hatıraları resimleyen Samim Utkun ağabey odasından çıkmış, lavaboya gidiyordu... Necati Başara ismini duyunca irkildi. Bana döndü: "-Necati Başara mı?" dedi. Ardından ekledi. "Sakın bu adam, Radyoda Türk Halk Müziği''nin şefi meşhur Necati Başara olmasın?" Biz bilmiyorduk elbet... "Bilmem ki Samim abi?" dedik... "Durun bakalım ben şimdi test ederim" dedi ve yanına geldi. Biraz eğilerek yüksek sesle sordu: -Kavalın yanında mı kavalın? Aaa, enteresan bir şey oldu... Necati Başara amca, "Tabii yanımda" dedi ve ceketinin arasından bir kaval çıkarıverdi... Donduk kaldık hepimiz... Ardından Samim Utkun ağabey bize döndü: -Hey gidi dünya hey... Bu adam var ya, bir zamanlar Türk Halk Müziğinin en usta yönetmenlerindendi. Bu kavalıyla öyle bir ara taksimi yapardı ki, tüylerimiz diken diken olurdu... Nereden nereye be... Demek şimdi bu hale gelmiş öyle mi?.. Böyle biriydi Necati Başara. Aradan kaç sene geçti bilmiyorum. Birgün haberini aldık. Necati Başara vefat etmiş diye. Doğrusu insanın yüreği bir hoş oluyordu böylesi acı haberlerde. Hele onun ara sıra yaptığı ziyaretlerde yaşadığımız sözlü yazılı konuşmalar. Yıllar geçse de, çalışanlar hep hatırlardı onu. "Hani şu, o konuşup sen yazarak cevap verdiğin adam var ya?" diye anardık zaman zaman. Ve yıl 1999... Geçen gün Türk Halk Müziği''nin usta sanatçılarından Necla Akben ile röportaja gittim... Hatıralarını sıralıyordu Necla hanım... Aklıma geldi birden Necati Başara... -Tanıyor musunuz? -Tanımaz olur muyum? Meslekte birlikte çalıştığımız gibi, yedi sene de kapı komşumuzdu... Öyle iyi bir hanımı vardı ki sormayın... Hatıra dediniz de, Necati beyin bir hatırasını anlatayım, deyiverdi. O an bir tuhaf oldum. Bir yandan hatırayı dinlerken bir yandan da yıllar bir film şeridi gibi canlandı gözümde... -Necati beyin bir ağabeyi vardı. İsmi Hayati. Tokat''ta oturuyordu. Necati beyin bir gün parası kalmıyor. Cebinde son on kuruşu var. Ağabeyine telgraf çekip para istiyecek. Ama öyle kısa yazması lazım ki, cebindeki on kuruş telgrafa yetsin. Düşünüyor ve şu dört cümleyi yazıyor: -Tokat Hayati, Para Necati... Telgrafı gönderiyor. Hayati ağabeyi mesajı anlıyor ve kardeşine para gönderiyor. Fakat ardından ilginç bir gelişme oluyor. PTT, o zamana kadar en kısa bir şekilde maksadını anlatabilen bu telgraftan dolayı, Necati Başara''ya 1000 kuruş ödül veriyor. Nereden nereye?.. Hayat gerçekten bir roman gibi. 1988''de maskot bir okuyucu olarak tanıdığın, aradan geçen zamanda Türk Halk müziği yönetmeni olduğunu öğrendiğin, ölümüyle üzüldüğün bir kimse hakkında, yıllar sonra bir başka ağızdan yeni hatıralar dinlemek de varmış kaderde...
ÖNE ÇIKANLAR