Spot: “Köyün imamı Cemil Hafız yıkamak için hazırlık yapıyordu. Ben ise böyle şeyleri ilk defa görüyordum.”
Muhtar, feryat figanın sebebini Hüseyin Ağabeyin vefatı olarak açıklayınca ağzım açık kaldı. Nasıl olurdu? Daha iki gün önce sarılıp kucaklaşmıştık. Helalleşmiştik… İstanbul’a gurbete çalışmaya gidecekti…
Muhtar efkârlı bir şekilde başını öne eğmiş hâlde mırıldandı:
-Yolda kaza geçirmiş… Kazada ölmüşler…
Günümüzde en ufak yere otobüsler var… Ama o yıllarda yokluk, fakirlik diz boyu… İstanbul’a gurbete gidecek olan Hüseyin Ağabeyin cebinde yol parası bile yok…
Kendisi gibi parası olmayan birkaç arkadaş ile yüklü bir kamyonun üzerinde Bayburt’tan ta İstanbul’a ekmek parasına gidecek de çoluk çocuğuna kazanıp para gönderecek… Günümüzün imkânları sebebiyle ne kadar şükretsek azdır…
Bindikleri kamyon Bayburt’tan Trabzon’a doğru giderken Zigana geçidinde frenleri mi patlamış ne olmuş ise uçurumdan aşağı uçmuş… Kamyon paramparça… İnsanlar perişan…
Mevtanın naaşı iki gün sonra kağnı arabası ile köye getirildiğinde feryatlar ayyuka çıkmıştı… Garibin ölümü bile garip oluyor gerçekten…
Bütün köy çoluk çocuk kağnı arabasında gelen cenazeyi karşılamaya çıktılar… Ben de derin bir keder ve üzüntü içerisinde aralarına katıldım…
Cenazeyi köy camisinin avlusuna getirdiler… Bahçedeki teneşire koydular… Köyün yaşlılarından Abid Dede ateş yakıp kazanla su ısıtıyordu… Köyün imamı Cemil Hafız yıkamak için hazırlık yapıyordu. Ben ise böyle şeyleri ilk defa görüyordum. Teneşirin beş altı metre uzağında taş duvara yaslanıp içinden çıkılmaz binbir soruya cevap veremeden izlemeye başladım…
Cenazenin belden aşağısına beyaz bir örtü atmışlardı. Zavallı Hüseyin Ağabeyin kafatası çatlamıştı. Göğsü içine çökmüştü simsiyah… Kolu bacağı kırılmış kemikleri dışarı fırlamış hâldeydi…
Baktım baktım baktım… Üç gün önce sağ idi… Şimdi… Kendi kendime dedim ki: “Ey Ahmet! Bugün ona yarın sana… Topla aklını başına… Sanki ruhumda bir nahiflik bir değişim oldu… Ben benliğimden geçtim…
Eski Ahmet’i orada bırakıp hemen dereye abdest almaya koştum. Ezan okundu… İkindi namazını kıldık. Cenaze namazını da kılıp Hüseyin Ağabeyi defnettik. Artık ben ben değildim. Dinimi öğrenmeye ve araştırmaya başladım. Bu samimi arayış ve tövbe sebebiyle olsa gerek köylülerden Fahri Usta vasıtasıyla "Saadeti Ebediyye" kitabını tanıdım… Aradığımı buldum ve çok şükür dinime sımsıkı sarıldım. Rabbim bu huzuru herkese nasip etsin.
Ahmet Tabuk-Tekirdağ