Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
"Bir ses duysa hemen panikliyor, ayağa kalkıyordu... Onun haline gülüyorduk. Hani, sakınılan göze çöp batar derler... Eve gelmeye başladığının ikinci günüydü. Yemek yapıyordum mutfakta... Bizim adam da işten yeni gelmiş, içeride pijamalarını giymekle meşguldü... Birden bir gürültü duydum. Ardından, bizim beyin don gömlek kapıya seğirtiğini gördüm..." İstanbul''dan S. T''nin hatırası, deprem korkusuyla yaşayanların korkusunun ne kadar yersiz olduğunu, insanın biraz da tevekkül sahibi olması gerektiğini, başa gelecek oldu mu, kaçmanın mümkün olmadığını göstermesi bakımından hayli ilginç. "İki kişi bir araya gelse deprem muhabbeti yaptığı günlerdeydik. Bizim evimiz öyle beş altı katlı apartman dairelerinden biri değildi. Şöyle kendi emeğimizle zar zor yapabildiğimiz tek katlı, gece kondu olmasa da görünüşte gece kondu da diyebileceğimiz tipte bir evdi. Zaman geçtikçe çevremize yeni yeni binalar yapılmış, bizim ev o koca apartmanların arasında kümes gibi kalmıştı. Ama hiç üzülmüyor, aksine bu sayede evimizin suya ve doğalgaza kavuştuğuna seviniyorduk. Hele bir de, beş altı sene öncesinde hava almaya çıktığımız tepenin üzerinden, yukarıdan aşağı kocaman bir yol yaptılar ki, ulaşım sorunumuz da hiç kalmamıştı. Evimizin halinden çok memnunduk. Gel gelelim, şu 17 Ağustos depremi hepimizin yüreğini ağzına getirmişti. Beşik gibi sallandıktan sonra kendimizi sokağa attığımızda gecenin karanlığında o yanıbaşımızdaki apartmanlar sanki üzerimize devrilecek gibi duruyordu. Herşeyimizi bir tarafa bırakıp asfalt yoldan yukarıya yükseğe çıkmıştık. O gün sokakta geçti. Ertesi gün sokakta geçti... Ama artık dayanamadım. Eve gitmek istedim. Ne var ki, eşimi ve çocuklarımı ikna edemiyordum. Bizim bey benden daha korkak çıkmıştı. -Yahu deprem olacaksa, bir sene sonra da olur. Biz hep böyle sokakta mı kalacağız? -Ben içeri giremem. Kimse de beni içeri alamaz. -İyi ama, bu nereye kadar böyle sürecek? -Bilmiyorum... Sürekli aramızda böyle geçiyordu konuşmalar. Ama ben artık kararımı vermiştim. Dedim ki kocama: -Sen istersen hep sokakta yat. Ben eve gidiyorum. -Gidersen git. Sonra bana bahane bulma. -Ne bahane bulacakmışım. Öleceksem illa evde mi yakalayacak deprem. Dört günden sonra gidip evde yatmaya başladım. Çocuklar da iki arada bir derede kalmıştı. Derken yavaş yavaş onlar da önce gündüzleri, ardından gece eve gelmeye başladılar. Ama bizim beyi evden içeri sokamıyoruz. Ne kadar korktuysa evden içeri adımını attığında titremeye başlıyordu. Halbuki gündüzleri işe de gidiyordu. Ama deprem yaşadığından mıdır nedir, eve girmekten korkuyordu. Aradan onbeş gün geçmişti. Çevremizde ne kadar insan varsa, herkes artık normal hayata dönmüş, bir bizim adam kalmıştı sokakta. Galiba sonunda o da anlamış mantıksızlığını ki, o akşam eve geldi... Ama diken üzerinde oturuyor. Bir ses duysa hemen panikliyor, ayağa kalkıyor... Biz de onun bu haline gülüyorduk. Derler ya hani, sakınılan göze çöp batar diye... Eve gelmeye başladığının ikinci günüydü. Yemek yapıyordum mutfakta... Bizim herif de işten yeni gelmiş, içeride pijamalarını giymekle meşguldü... Birden bir gürültü duydum. Ardından, bizim beyin don gömlek kapıya seğirtiğini gördüm. -Ne oluyor Halil? -Deprem oluyor kaç!.. Korktum ama hiç sallanmıyorduk ki... İçimden "Ya sabır " diyerek işimin başına döndüm. Ama bizim bey gelmiyordu... Artık deprem olmadığını anlamış olmalıydı. İyi de don gömlek sokağa çıkan adam, niye gelmiyordu? Ardından ben de dışarı çıktım. Bir de ne göreyim. Bizim evin yatak odasından tarafa, yukarıdaki yoldan bir seyyar el arabası uçmuş. Sahibi de, gariban bir adam. Kasalardaki domotesler üzümler, biberler birbirine karışmış. Adamın arabasının tekerleği yamulmuş. Adam oturmuş, arabasının başında ağlıyor. Bizim bey de, adama çıkışıyor: - Deprem oldu zannettim terbiyesiz adam! Ödüm koptu!.. Seni mahkemeye vereceğim... - Utan utan! dedim. Şu adamcağızın haline bak, tavşan gibi korkaklığın sebebiyle çıkardığın gürültüye bak!.. Sen dua et ki, yukarıdan aşağı kamyon uçmadı... O zaman görürdün depremin nasıl olduğunu...
ÖNE ÇIKANLAR