Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
''Söylenen dedikodu binlerce insanın uykularını kaçırıyor. Neymiş efendim, bundan önceki birçok depremi önceden bilen falanca yerdeki filanca adam, şimdi de 17-18-19 Eylül tarihlerinde "şiddetli bir deprem olacak" demiş. Bu dedikodu on günden beri konuşuluyor. Oysa okulların açılıp ardından kapanmak zorunda kaldığı 13 Eylül''deki 5.8 şiddetindeki artçı şokun tarihini kimse söyleyememişti?'' Şimdi bir dedi kodu var ki, insanın uykularını kaçırıyor. Neymiş efendim, bundan önceki birçok depremi önceden bilen falanca yerdeki filanca adam, şimdi de 17-18-19 Eylül tarihlerinde "şiddetli bir deprem olacak" demiş. Bu dedikodu on günden beri konuşuluyor. Oysa okulların açılıp ardından kapanmak zorunda kaldığı 13 Eylül''deki 5.8 şiddetindeki artçı şokun tarihini kimse söyleyememişti. Bilimsel bir açıklamanın mümkün olmadığı günümüzde halk ister istemez dedikodulara kulak kabartıyor. Bu, bugün böyle de, dün böyle değil miydi? Bundan beş sene öncesinde, ne 17 Ağustos gecesi biliniyordu ne büyük deprem. Ama enteresandır ki, o tarihte yine bu köşede kaleme aldığımız hatıra, Adapazarı''ndan okuyucumuz M.K''nın deprem yaygarası üzerineydi. "Yaklaşık bir sene evvel, kışın dondurucu soğuğundan yeni çıkılıp, insana mutluluğu hatırlatan, yemyeşil ilkbahar mevsimine adım atılan günlerden bir gündü... Bembeyaz karları eriten güneşin, semada kendini göstermeye başladığı bugünlerde ben Adapazarı''nın bir ilçesi olan Hendek''te akraba ziyaretindeydim. Oradan 22.00 sularında ayrılıp Adapazarı''ndaki evimize gelmiştim. Annem Hendek''ten dönmediği için evde babamla birlikte kalacaktık. Saat 24.00 sularında, bir üst katta olan odama çıkıp, ziyaretin verdiği yorgunluktan olsa gerek hemen yatmıştım. Gece saat 02.00 sularında, yan odadaki kapının açılmasına uyandım... Baktım, kapımın önünde bir gölge var. Yattığım odaya geliyor... Biraz da tereddüt ederek bağırdım: -Kim ooo?! Babamın sesi, küt küt atan yüreğimi biraz olsun ferahlandırmıştı: -Benim oğlum. -Hayrola baba ne var? -Çabuk kalk oğlum, haydi aşağıya iniyoruz, çabuk! Heyecanlanmamak elimde değildi. Üstümü giyinirken merakımı gidermek için hâlâ soruyordum: -Bir ölüm zulüm mü var baba? Nedir söyle lütfen! -Oğlum birkaç dakika içerisinde deprem olacakmış. Hemen dışarı çıkmalıyız. Çabuk!.. Üzerimi giyinip, babamın peşine düşerken, heyecanım yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Kendi kendime, "Bilimin henüz bilemediği depremin, hem de vakti saatiyle bilinmesi çok enteresan" dedim. Apar topar, aşağıya indik. Bir de ne göreyim, gecenin bu yarısında sokaklar insan kaynıyor... Ortalık ana baba gününe dönmüş. Kimi pijamalı, kimi gecelikli. Çocuklar ağlıyor, kadınlar bağırıyor, halk ürkek ürkek, sağa sola koşuşuyor... Elimde olmadan aynı endişeli atmosfere girmiştim bile... Arabamızla bir an önce burdan uzaklaşıp açık alana gitmeyi karalaştırdık. Evdeki kıymetli eşyalarımızı alsa mıydık? Ya içerdeyken deprem olursa? Gözümüz kesmedi. Can tatlıydı. Süratle uzaklaştık şehirden... Yolda bizim gibi vasıtaya binip uzaklaşanlar az değildi. Arabası olmayanlar da kaptıkları battaniyelere bürünmüş, sağa sola şuursuzca ilerliyorlardı... Boş bir benzin istasyonuna geldiğimizde, güyâ emin bir yer bulmuştuk. Bize göre, güyâ yer yarılıp içine batmadıkça, depremden emindik... Birazdan, sağımız solumuz bizim gibi düşünen insanlarla dolmuştu... Artık depremi bekliyoruz. Ha sallandık ha sallanacağız... En ufak bir gürültüde tüylerimiz diken diken oluyor, gözlerimiz yuvalarından fırlıyordu... Şafak, karanlık elbiselerini yavaş yavaş çıkartıyor, aydınlığa adım adım ilerliyordu. Babama "Artık gidelim, birşey olacağı yok!" diye fısıldadım. Zaman ilerlemiş, gönüllere huzur veren sabah ezanları tek tük okunmaya başlamıştı.. Depremin olmayacağına iyice kanaat getirerek, yavaş yavaş geldiğimiz yollardan evimize yöneldik. Delinin biri bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkartamamıştı.. Bir aklı evvelin "Deprem olacakmış" yaygarasıyla, kulaktan kulağa duyulan bu kara haber, bütün şehrin gece boyu sokağa dökülmesine yetip de artmıştı bile... Bütün Adapazarı ve civarında yaşanan bu gece paniği, bir üniversite öğrencisi durumundaki benim ve benim gibi nice belli seviyede tahsil görmüş kişilerin de içinde bulunduğu insanoğlunun, ne kadar aciz olduğunu ortaya çıkartmaya yetip de artmıştı bile... Bir ihtimal bile olsa, canı uğruna kendini sokağa atan bu insanlar, acaba, mutlak hakikati bildiren, yüce dinimizin emir ve yasakları hakkında nasıl hâlâ ilgisiz kalabiliyorlar şaşıyorum... " Hatıra böyle bitiyor... Şimdi aynı dedikodu, yaşadığımız büyük depremlerin ardından söylenince, hepimiz etkileniyoruz. İyi de, o zaman bu yaygarayı çıkartan her kim ise, beş yıl sonraki 17 Ağustos''u niye bilememiş? Veya bugün deprem olacak yaygarasını çıkartanlar neden önceki gün yaşanan13 Eylül''den haber veremediler? Demek ki bilmemiz gereken tek şey şu... Deprem her zaman olabilir. "Belki olur" diye, bir ömür boyu da sokakta kalamayacağımıza göre... Yapacağımız birinci şey, kaldığımız mekan depreme dayanıklı mı değil mi? Bilimsel raporlara dayanarak bundan emin olmak. Sonrası biraz metanet... Biraz sabır ve tevekkül...
ÖNE ÇIKANLAR