''Daha uyudum mu uyumak üzere miydim tam hatırlamıyorum. O anda da saatin kaç olduğunu bilmiyorum. Tabii 03.02 imiş... Birden müthiş bir gürültü oldu... Hani İstanbul''dakilerin dediği gibi sallama falan olmadı... "Güüüm!" diye bir ses oldu. Zannedersiniz ki, apartmanın altına dinamit yerleştirmişsiniz de onu ateşlemişsiniz gibi. Bir anda ne olduğumuzu anlayamadım...'' "Allah hiç kimseye bir daha böyle acı yaşatmasın" diyerek başladığımız hatıramızda, Adapazarı''nda bizzat depremi yaşayan, ama ne gariptir ki, depremde binlerce insan hayata veda ederken, o hayata o gün merhaba diyen bir çocuğa sahip olmanın acı sevinç ve heyecanını yaşayan okuyucumuz Ahmet Topluoğlu''nun ta ilk günden itibaren yaşadıklarına yer veriyoruz. "16 Ağustos Pazartesi günüydü. Hamile olan eşimi doktora muayeneye götürmüştüm. Doktordan ayrılırken içimizde garip bir mutluluk vardı. Doktorun söylediğine göre, doğumumuz 17 Ağustos Salı günü sezaryen ile gerçekleşecekti. Allah kısmet ederse birgün sonra çocuğumuz olacaktı. O gece yaşayacağımız kıyametten habersiz eve geldik.Yatağımıza uzandığımızda saat 00.00 idi. Saat 02.30''da hanım uyandırdı beni: "-Sancılarım var Ahmet!" dedi. Önemsemedim. Dedim ki: -Ya doktorla görüştük ya. Sabret. Yarın inşallah gideceğiz doğuma. Sabret sabaha kadar. Ama haliyle uykum kaçmıştı. Saat, 03.00'' çeyrek kala kalktım. Dedim ki, "Bir sigara içeyim balkonda." Beş katlı apartmanın ikinci katında oturuyorduk. Karşımızda da bir kimsesiz yaşlı teyze oturuyordu. (Allah rahmet eylesin depremde o da can vermiş.) Tek katlı evi vardı. Köpek besliyordu. Sokak köpekleri, kediler falan. Sigara içiyordum... Bu köpekler birden, başladı ulumaya... Öyle bir uluyorlar ki tarif edemem... Doğrusu insanın içi ürperiyor hayvanların yaşadığı tedirginlikten. Hani bilim adamları da söylüyor. Halk arasında da derler ya, "Deprem olacağı zaman kedi köpek tedirgin olur, köpekler ulumaya başlar " diye... İçime bir sıkıntı düştü... İçeri girdim, dedim ki hanıma: -Yahu köpekler acayip uluyor. Deprem mi olacak nedir? Hanım beni tersledi: -Açma şu şom ağzını. Yat haydi... Yattım tabii... Daha uyudum mu uyumak üzere miydim tam hatırlamıyorum. O anda da saatin kaç olduğunu bilmiyorum. Tabii 03.02 imiş... Birden müthiş bir gürültü oldu... Hani İstanbul''dakilerin dediği gibi sallama falan olmadı... "Güüüm!" diye bir ses oldu. Zannedersniz ki, apartmanın altına dinamit yerleştirmişsiniz de onu ateşlemişsiniz gibi. Bir anda ne olduğumuzu anlayamadım..." (Burada enteresan bir nokta var ki, okuyucumuzun anlattığına göre, köpeklerin ulumaya başlamasıyla deprem arasında geçen zaman en az on onbeş dakika... Bu gerek bilim adamları için gerekse, depreme karşı teyakkuzda olmak konusunda bilgi için dikkate alınması gereken bir zamanlama olsa gerek. Eğer bu kadar zaman önceden hayvanlar bunu sezinliyorsa, bu müthiş bir süre... Bunu da buradan hatırlatmakta yarar görüyor ve hatıraya devam ediyoruz.) "Deprem olduğunu bile anlayamadan, üzerimize gardırop düştü... Eşim hâlâ uyuyordu. "Acaba öldü mü?" diye üzerine kapaklandım. O da bu esnada uyanmıştı. Allahım çok şükür o da yaşıyordu... Bu arada şunu da anlatmak durumundayım. Biz 14-15 aylık evliyiz. Eşimizle belki çocukçaydı ama bir anlaşma yapmıştık. Ben duvar tarafında yatacaktım, eşim gardırop tarafında yatacaktı. Onbeş ay hep öyle yattık. O gece nedendir demiştim ki: -Bu gece ben gardıroptan yana yatacağım. Eşim de itiraz etmemişti. O gece ben gardırop tarafında yatmıştım. Depremle birlikte gardırop yatağın üzerine devrilmişti. Baktım omuzuma bacağıma vurmuştu ama, yatağın kenarına dayandığı için tam olarak tost gibi ezmemişti bizi... Ancak karnımın üzerindeydi gardırop. Eğer o gece hanımla yer değişmemiş olsaydık, Allah bilir ama hanımı ezmiş olacaktı... Neyse, kalkacağım ama nasıl? Elektrikler sönmüş... Ortalık zifiri karanlık... Zorluyorum can havliyle kalkamıyorum... Yeniden bir gayret ile, eşimin tarafından çıkamayınca geri geri sürünerek gardırobun altından çıktım. Ama eşimi çıkartamıyorum. Yardım istiyorum insanlardan. Sesim karanlıkta kayboluyor. Kim ne halde bilmiyorum ki?.. Meğer herkes kendi derdindeymiş nerden bileyim?.. Tam bu esnada iken, müthiş bir gürültüyle irkildim. Meğer bina daha tam olarak çökmemiş. Ama şimdi anladım ki, bizim mutfak ve oturma odası tarafı göçmüştü. Kaldık yatak odasında. Şimdi binadan nasıl çıkacağız onu mu düşüneyim, gardırobun altından eşimi nasıl çıkartacağımı mı? Eşimin feryadı yüreğimi yakıyor. Ama tek başımayım... Ne yapacağız ne edeceğiz bilmiyorum. Bu arada kulaklarıma feryat sesleri geliyor... Ortalık toz duman... Göz gözü görmüyor... Acaba bu gördüklerim bir kâbus mu? Allahım kurtar bizi?.. Devamı yarın

