Yaklaşık yarım asırdan beri Türk siyaset sahnesinde bulunan Sadettin Bilgiç düşünce ve hatıralarını Ünal Bolat''a anlattı. "İnsanların kime minnet borcu varsa, ondan uzak kalmayı tercih ederler. Bunların bizden uzak kalmasının sebebi, tabii kendileri fevkalade büyüdüler. Bazı insanlar kendilerini büyüdü zannedince de uzaklaşırlar. Onlara artık ihtiyaç kalmadı zan ve kanaatindedirler. Çünkü etrafları çıkarcılarla dalkavuklarla doludur." AP''yi nasıl kurduk? AP kurulurken genel cerrahi ihtisası yapıyordum. Anadolu''nun değişik yerlerinde on yıl süreyle hizmet verdiğim için ihtisasa geç gelmiştim. Dolayısıyla hem ihtisasım hem de ailevi durumum nedeniyle AP''nin kuruluşuna katılmam mümkün değildi. Esasen AP''nin kuruluşu rahmetli Ragıp Gümüşpala tarafından şekillendirilmeye çalışılıyordu. Kader bizi, Demirel ve ailesi ile hemşehri olarak 27 Mayıs 1960 sonrasında bir araya getirdi. Partinin kuruluşundan önce, biraz da hemşehri olarak zaten aynı kaderi paylaşıyorduk. Zamanın Isparta valisi Hamdi Ömeroğlu, Ali Demirel''i tutuklayarak Ankara''ya sevketmişti. Aynı vali emekli olmasına rağmen babamı da kaymakamlığa çağırıyor ve "Sizin güvenliğinizi sağlayamayız" gerekçesiyle ilçede oturmamasını söylüyordu. Valinin bu sözlerine babam şu cevabı vermişti: -Vali bey, bana sizden bir kötülük gelmezse, hemşehrilerimden asla gelmez. Çünkü biz aile olarak asırlardır bu mıntıkanın ahalisine ivazsız, garazsız hizmet etmişiz. Bunu hemşehrilerim böyle bilir, böyle takdir ederler. Tehdidin fayda sağlamayacağını anlayan vali, çaresiz bırakıp gitmişti. İşte biz bu şartlarda Demirellerle birlikte AP''yi Isparta''da kurmaya karar verdik. DP''de 1958''den beri il başkanı olan Şevket Demirel''in başkanlığında, Isparta il ve ilçe teşkilatını oluşturduk. Siyasette yenileşme politikaları Bir siyasî partide yıllar ilerlediği zaman, eskiden kendisiyle birlikte olanlar veya kendisinden evvel partiye girmiş olanlar, genel başkanlara icabında dur diyebiliyorlar. "Hareketiniz yanlıştır" diyebiliyorlar. Ama, yeni kadrolar bunu demek imkânına sahip değiller. Hele bugünkü anayasa, Başbakan''a ve Cumhurbaşkanı''na bakan azletme yetkisi de verdikten sonra, genç politikacılar artık tamamiyle Başkan''ın ağzına bakan, parti genel başkanlarının ağzına bakan insanlar haline geliyorlar. Çünkü bir bekleyiş içindeler. Siyasî ahlâk açısından... Millî Mücadele''yi yaptığı arkadaşlarından, İsmet Paşa hariç Atatürk''ün etrafında kim kaldı? Daha Erzurum Kongeresi yapılmadan önce Atatürk''e, "Paşam emrinizdeyim" diyen Kâzım Karabekir, İzmir suikastinden ötürü mahkemeye götürülmedi mi? Bunu Atatürk''ü kötülemek için söylemiyorum. İsmet Paşa iktidara geldiğinde, kendisine hayatiyet veren, Demokrat Parti kurulduktan sonra, Bayar ve Menderes''e hayatiyet veren arkadaşlarından etraflarında kaç kişi kaldı? Bana, bir siyasî partide başladığı arkadaşlarıyla meselesini sonuna kadar götürmüş parti genel başkanı söyleyebilir misiniz? Eski dâvâ arkadaşları, zor günlerde ortaya çıkanlarla, iyi gün dostu farklıdır. İyi gün dostlarınız, ayağınız tökezlediğinde sizi çiğneyip geçerler ama, zor gün dostu gelip sizi ayağa kaldırır. 12 Eylül 1980 askerî müdahalesi olduktan sonra, 1980''e kadar AP içinde bulunan yeminli grup, "Süleyman Bey''den gelecek her türlü emre harfiyen uymaya" yemin edenler, Süleyman Demirel''in bir daha ayağa kalkamayacağı zannı ve hesabı içerisinde Demirel''i terkedip gittiler. Bu yeminli grubu Süleyman Bey bana karşı kurdurmuştu. Buna rağmen, Demirel''i millî irade kavgası yapıyor diye 1980''den 1990''a kadar destekleyen de bendim. Bu ayrı mesele. Yaşlı politikacılar çekilmeli mi? Kimse çekilsin veya çekilmesin demem. Karışmam o işe. Türkiye''de şu yanlışlık yapılıyor: Yaşlıyla genç, tecrübeli ile tecrübesiz, demokrasilerde bir arada çalışmalıdır. Yaşlıları ve tecrübelileri tamamiyle bertaraf ederek, politikayı on senede bir, yepyeni kadrolarla yenilendiğini zannetmek yanlıştır. Yanlış olduğu tatbikatla ortaya çıkmıştır. Yerleşik dünya parlamentolarına bakacak olursanız, bu parlamentolarda seçimlerle yapılan değişiklikler yüzde dokuz, onu geçmez. Türkiye''de bu oran yüzde 55-60''tır. 1961''de Meclis''e gelen dört siyasî partinin milletvekili olan 450 kişiden, 1980''de kaç kişi kalmıştı biliyor musunuz? 37 kişi. Türkiye''de parlamento kendini fazlasıyla yeniledi. Her şeye rağmen, gençlere itidal tavsiye etmek bakımından Meclis''te yaşlı ve tecrübeli politikacılara ihtiyaç var. -Sayın Demirel, Çankaya''daki görevi sona erince, aktif siyasete yeniden dönmez mi? Çocuk değil ki, dört beş sene sonra 75 yaşında olacak. -Çankaya''ya çıkmaktan pişman mı? DYP''de halen etkili olur mu? Rahmetli Özal için de, Sayın Demirel için de politikanın en üst kademesine çıkmak fırsatı doğdu. Fakat Turgut Özal da, Demirel de böyle bir makama çıkmış olmalarına rağmen, dönüp arkalarına baktıkları zaman, kendi siyasî partileri içerisinde herhangi bir şey yapma güçlerinin kalmadığını gördüler. Bu maddeten mümkün değildi. Turgut Özal on sene kalsaydı bile, ANAP üzerinde bir şey yapamazdı. Demirel de, DYP''ye karşı yeni bir parti ne kurabilecektir, ne de kurdurabilse bile netice alabilecektir? Demirel Başbakan iken Özel için by-pass kanunları götürmeye kalktı. Bu defa kendisinin bırakıp gelmiş olduğu partinin genel başkanının icraatının da karşısına çıkarak, başkanlık sistemini savunur hale gelmiştir. Bunların hepsi 30 yıllık bir tecrübesi olduğu kabul edilen bir devlet adamının beyanlarıdır ve yanlıştır. Otuz yıllık tecrübesi olan bir devlet adamının bu şekilde çelişkili davranışları içerisinde sûreti katiyede bulunmaması lâzım gelir. -Kader arkadaşlarınız hiç arıyorlar mı? Aramazlar, işlerine gelmez çünkü. İnsanlar kime minnetliyse, ondan uzak kalmayı tercih ederler. Bunların bizden uzak kalmasının sebebi, tabii kendileri fevkalade büyüdüler. Bazı insanlar kendilerini büyüdü zannedince de uzaklaşırlar. Onlara artık ihtiyaç kalmadı zan ve kanaatindedirler. Çünkü etrafları çıkarcılarla dalkavuklarla doludur. -Demirel ile aranızdaki yaş farkı nedir? Demirel benden dört yaş küçüktür. -Siyasî hırsınız var mı? Evimizde oturuyoruz. -Kendinizi emekliye mi ayırdınız? Hayır emekliye ayırmadım. Fikrî planda politika yapıyorum. Aktif olarak politika yapmayı düşünmüyorum. -Herhangi bir partinin başına geçme, ya da bakanlık teklif edilse, yine de düşünmez misiniz? Hiç efendim, hiç... -Fikir danışanlara kapım açıktır mı diyorsunuz? Lutfederler, bazı meseleleri bildiğimizi kabul ederler de fikrimizi sorarlarsa söyleriz. Cumhurbaşkanının Çankaya''da verdiği resepsiyon gibi davetlere gitmem. Çünkü o davetlerde bir şey konuşulmaz. Bu davetler, "Ben çağırayım da sen gelme, darılayım da küsme" türündendir. Bilgiç''ten bir hatıra Konya''da elimde kalan buğday Lise ikinci sınıf öğrencisi iken 1937 yılında başımdan geçen bir olayı hiç unutamam. Toprak Mahsulleri Ofisi o yıllarda ilçemizde henüz açılmamıştı. Yolların yeterli olmaması ve pazarlama güçlükleri nedeniyle ürün para etmiyordu. Zaten dünya piyasalarında da fiyatlar oldukça düşüktü. Buğdayın kilosu 1.5 veya 2, arpanın kilosu 1 kuruştan işlem görmüyordu. Yani bir kile buğday 35-50, bir kile arpa 25 kuruştan yukarı çıkmıyordu. Bu şartlarda üreticinin iki yakasının bir araya gelmesi mümkün değildi. Şubat-mart ayında doğan bir kuzu temmuzda 40 kuruştan, bir yavrulu koyun da 80-90 kuruştan fazlaya satılamıyordu. Yavrulu bir manda 12-14 liradan alınıp satılıyordu. Fakat vergi, koyun ve keçi için 80 kuruş, kara sığır ve manda için 2 lira idi. Şeklen hayvan başına olması ve malı olandan alınması itibariyle âdil gibi görünen verginin tahsil imkânı olmuyor, vatandaş malını dağ-dağ kaçırıyordu. Tahsildar yakalayınca da malına sahip çıkamıyordu. Çünkü sahip çıktığı takdirde, o mal kaçakçılığa giriyordu. Malları vergiyi karşılayamıyor, kalan borcu için taşınmaz malları hükümet tarafından icra yolu ile satışa çıkarılıyordu. O yıl, ürettiğimiz 600 kile buğday, arpa ve çavdarlı buğdayı ilçede satma imkânı olmadığı için, fiyatların biraz daha farklı olduğunu işittiğimiz Konya''ya götürmeye karar verdik. 800-900 kilo yük taşıyabilen bir tatar arabası kiralayarak, ürünü satmak üzere Konya''ya götürdüm. Ne yazık ki, Konya pazarında zahire fiyatları o kadar düşüktü ki, elimdeki ürünün tamamını satsam, araba parasını bile karşılayamayacaktı. Ben de zahireyi çuvallarıyla birlikte arabacıya bırakarak Şarkikaraağaç''a döndüm.

