“Ama öyle böyle değil, yani bir hafta aç kalsan dönüp de o yemeği yemek istemezsin...”
Geçen kırk yıllık arkadaşım İhsan aradı. Hâl hatır sorduktan sonra da gülerek dedi ki:
-Çavuşum ya, sen bize zorla yemek yedirirdin biliyor musun?
Bilmez olur muydum, ben de en az onlar kadar hatırlıyordum o zorla yemek yedirmeyi... Ama haksız mıyım? Bakın size anlatayım. Silvan’da jandarmaydım. Dört beş dönem sürekli acemi askerlerimiz geliyor, askerliğini tamamlayanlar gidiyordu.
Şimdi adam askere gelmiş, sivil hayattaki gibi değil. Burada her şey bambaşka... Karavana çıkıyor ama yiyebilene aşk olsun. Her şey var. Et var, yağ var, sebze var bakliyat var... Ama mutfaktaki aşçı böyle bir yemeği nasıl olup da yenilemeyecek derecede lezzetsiz yapıyordu hâlen aklım almıyor!..
Yani arkadaş bir yemek ancak bu kadar tatsız tuzsuz lezzetsiz olur. Yani bir hafta aç kal o yemeği yemek istemezsin. Ah gel de aşçıya laf et... Ağzını açamazsın... Kimse de gelip kontrol etmiyor. Geriye kalıyor iki tercih. Ya yiyeceksin ya aç kalacaksın.
Ben de kendimce böyle bir yöntem bulmuştum. Nasıl olsa askere çavuş olarak emredebiliyorsak, hiç olmazsa çocuklara emir vererek zorla yedireyim de aç kalmasınlar.
“Bu aldığın tabaktaki yemek kalmayacak onu yiyeceksin!”
Önce yiyemeyecekleri için az az da alsalar benim zorlamamla yiyorlardı. Ama birkaç gün sonra da alışıyorlardı.
Onlar da anlıyordu bir süre sonra. Yemezse aç kalacak, eğitime çıktığında perişan olacak. Arazide kantin yok ki. Her istediğinde yiyecek bulmak imkânsız.
Tabildot tabağındaki yemekler ağza alındığında suratları buruşuyor, sağa sola bakıyor sonra benimle göz göze geliyorlardı:
O yemek yenilecek!
Mecburen lokmalar büyüyerek de olsa hatta midesi bulanarak da olsa emir gereği yiyorlardı. Sonra eğitime çıkıyorduk... Eğitimde hayli yoruluyor acıkıyorlardı. Sonra diyorlardı ki kendi aralarında:
-İyi ki yemişiz şimdiye kadar dayanamazdık.
Aradan belki kırk sene geçmiş ama ne o arkadaşlar ne ben o yemekleri unutabildik.
Demek ki gerçekten çok zorla yemişler ve onlara eziyet etmişim. Ama eziyeti ben mi etmişim o zevksiz sorumsuz ruhsuz aşçı mı etmiş!
Arkadaş bir insan bir işi severek yapsın ya. Sevmiyorsa işini ne olur zorlamasın. Hem kendine hem başkalarına hayatı burnundan getirmesin. Emin olun bir gün kendi yaptığı yemeği kendisi yemeye kalksaydı aşçılığı bırakırdı o aşçı. Öldüyse Allah rahmet eylesin ama böyle de bir çile çektirmişti bize...
Fahri Dizi

