Her insanın içinde gizlediği bir derinlik vardır. Kimi bunu duygularıyla örter, kimi hatıralarının tozlu raflarına saklar ama ariflerin taşıdığı sır bambaşkadır. Onların sırrı, bir insanın hayatını değil, bazen bir kavmin istikbalini belirleyecek kadar büyük bir yüktür.
Kur’ân-ı kerimde Hazreti Yusuf kıssası bu hakikati hatırlatır. Küçük bir çocukken gördüğü rüyayı babası Hazreti Yakup’a anlatan Yusuf, güneşi, ayı ve yıldızları kendisine secde eder hâlde görmüştü. Hazreti Yakup ise hikmetle “Oğlum, sakın bunu kardeşlerine söyleme” diye tembihledi. Çünkü bazı hakikatler, yanlış kulaklara düştüğünde kıskançlığı, kini ve fitneyi büyütür.
Tasavvuf büyükleri bu ince çizgiyi hep bildiler. Kimi zaman bir sözle gönülleri dirilttiler, kimi zaman susarak asırlara ders bıraktılar. Fakat bazen, istemeden de olsa sakladıkları sır açığa çıktı. O vakit kalabalıklar peşlerine düştü, kıskançlıklar alevlendi, ihanetler arttı. Nice veli, o anların ağırlığı altında, Rabbine yalvararak, “Allah’ım, canımı al” dedi. Onlar için ölüm bir kaçış değil; sırrın yükünden kurtulmak, emaneti sahibine teslim etmekti.
Sırrın korunması sadece tasavvuf yolcularına değil, hepimize bir ders aslında. Bugün bizler bile hayatımızda küçük de olsa sırlar taşırız: Bir dostumuzun güvenip anlattığı derdi, ailemizin mahremiyetini, kalbimizin kırgınlığını… Onları ulu orta paylaşmak, sadece bir emaneti zedelemek değil aynı zamanda kalbî bir ihanettir.
Unutmayalım ki her söz söylenmez, her hakikat açıklanmaz. Bazen susmak, binlerce cümleden daha büyük bir erdemdir. Evliyanın sırrını saklamasıyla bizim sırlarımızı saklamamız arasında sadece ölçü farkı vardır; hakikat ise aynıdır: Sır, emanettir. Ve belki de en büyük sır, kalbin Allah ile arasındaki o sessiz bağı korumaktır.
Selman Devecioğlu
ŞİİR
Büyük aşkla annesini özleyen
Matem ile gezen çocuk oldu o.
Baba hasretiyle kalbi sızlayan,
Çilelerle sızan çocuk oldu o.
Doğruyu yanlışı büyüdü buldu,
Çakalla gezmedi yiğidi buldu,
Elinde kalemi kâğıdı buldu,
Zalimleri ezen çocuk oldu o.
Acı çekti, kaderine küsmedi,
Merdi tuttu, namertten hiç pusmadı
Haksızlık görünce asla susmadı
Kaypakları çizen çocuk oldu o.
Dünyaya sevecen bakmayı bildi,
Dostun yüreğine akmayı bildi,
Bazen düşse bile kalkmayı bildi,
Sorununu çözen çocuk oldu o.
Bir ara hayatın kaçığı oldu
Yuvasını kurdu çocuğu oldu,
Lalesi sümbülü çiçeği oldu,
Öyküsünü yazan çocuk oldu o.
Durmuş Tunacık
MUKAYESE: 1. Nesne veya kişilerin benzer yahut farklı yönlerini karşılaştırarak değerlendirme, karşılaştırma, kıyaslama. 2. Bir niceliği kendine mahsus birimlerden biriyle oranlayarak ölçme, ölçü. 3. (felsefe ve mantık alanında) Bir mesele hakkında benzetme, karşılaştırma, kıyas etme yoluyla karara varma, hüküm verme.
MUHAKEME: 1. Bir konuyu dikkatle inceleme, iyice düşünme, akıl süzgecinden geçirerek karar verme. 2. Bir meselede tarafları dinleyerek ileri sürülen farklı iddia ve görüşleri değerlendirip karara varma, hüküm verme, yargılama. 3. (felsefede) Bilinen ve kabul edilenler üzerinde düşünüp gerekli incelemeleri yaparak yeni yargılara varma işi, akıl yürütme.
MÜTAREKE: 1. Savaşan tarafların aralarında anlaşıp karşılıklı olarak ateş kesmesi, çarpışmaya ara vermesi, ateşkes. [Kaynak: https://lugatim.com]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...