Kelime bilmek sıradan bir şey gibi gelir hepimize. Bildikçe bilmediğimizi anlarız. Bu nasıl olur. Bilgiyi bir sandal kabul ederseniz, ilmi de deniz kabul ederseniz. Sandalın denizle olan teması kendisi kadardır. Yani denize az temas ettiği için deniz ona göre azdır. Geniş değildir. Sandalı biraz büyütüp gemi yaparsanız geminin denizle teması daha fazla olduğu için geminin denizle temasının ne kadar büyüdüğünü düşünürsünüz. Denize bir transatlantiği, bir şilebi temas ettirdiğinizde denizle temasının ne kadar çok daha büyük olduğunu görürsünüz. O hâlde siz bilginizi ne kadar genişletirseniz bilgiyle o kadar çok temas edeceksiniz ve “meğer ne kadar çok şey bilmiyormuşum” diyeceksiniz. Bildikçe bilmediğini anlamak böyle bir şey... Bilmeyen kimse cahil denilen kimse ne der? “Ben her şeyi bilirim” Onun için de her konuda fikri vardır. Niye çünkü bilgiye teması çok az olduğu için bilginin enginliğinden haberi yoktur...
Bunun diğer açıdan izahı da insanın bildiği kelime sayısının insana karşısındakine göre üstünlük sağlayacağıdır. Bir kişi üç kıvrımlı beyin dedikleri gibi 200 kelimeyle hayatı yaşıyorsa elli bin kelimeyle düşünen kimse her zaman ona galip gelir... Bunun da yolu okumaktır... Ne enteresandır ki bize elimizdeki minik ekranlarda bakıp bakıp kahkaha atmaktan, hayret etmekten ve hoşça zaman geçirtmekten başka faydası olmayan paylaşımları kendileri cilt cilt kitap okuyan ve bilgiye ulaşan kimseler yapmaktadır.
Geçen bir paylaşımda anlatılıyordu Tiryaki Hasan Paşa’nın üstün zekâsıyla kendisinden on kat daha fazla düşmana karşı nasıl zafer kazandığı. Bunun akılla zekâ ile mümkün olduğunu, Tiryaki Hasan Paşa’nın da Enderun mezunu olduğu ve bir milyon kelimeyle düşündüğü anlatılıyordu. Çok da güzel bir örnekti... Ne var ki bizim esas derdimiz Tiryaki Hasan Paşaları tarihte bırakıp yenilerini yetiştiremeyişimizdi. Bugün ecdadımızla övünürken kendimiz kendi kelime dağarcığımızı geliştirmezsek yarın ecdadıyla övünecek bir nesil de bulamayabiliriz.
Bade Gülşah Nazlıoğlu
ŞİİR
Umutla bak hayata
Çiçekteki güzelliği gör
Küçük şeylere hayret et
Et ki ruhun huzuru tatsın
Hayatın tadı küçük şeylerde gizli.
Geçiyor zaman,
Hem de dört nala koşan at gibi
Yelkovanın akreple yarıştığı gibi.
Durma sakın
Peşi sıra geçiyor günler
Sakın heba etme saatleri
Doldur heybeni bir bir güzelliklerle
Hayat akıyor delice bir nehir gibi
Tut ellerimden sevdiğinin
Gez uçsuz bucaksız evreni...
***
"Hayata Umutla Bak" kitabından bir demet
Kübra Salar
ASGARİ: 1. En az, en aşağı, en azından. Karşıtı: azami
ASKARİ: Söyle bir kelime yok
TASHİH: 1. Düzeltme, yanlışı doğru hâle getirme. 2. İyileştirme. 3. Basılmakta olan bir eserin provasındaki yanlışları düzeltme. 4. Böyle bir eser üzerinde yapılan düzeltmeleri gösteren prova
TAHSİS: 1. (Bir şeyi bir kimse veya yer için) Ayırma. 2. (Maaş için) Bağlama, bağlanma.
HAFRİYAT: Yol ve inşaat yapmak, toprak altında kalan eski eserleri veya madenleri meydana çıkarmak için toprağı kazma işi.
HARFİYAT: Böyle bir kelime yok
TEKÂMÜL: 1. Olgunlaşma, olgunluk. 2. Zaman içinde meydana gelen gelişme, gelişim.
TEKABÜL: 1. Karşılık olma, karşılama, yerini tutma 2. Karşı karşıya gelme, yüz yüze gelme.
YALNIZ: 1. Yanında başka biri bulunmayan, başkası ile birlikte olmayan (kimse) 2. Tek başına: 3. Sâdece 4. (Bağlaç olarak) fakat, ama.
YANLIZ: Böyle bir kelime yok
ZAYİAT: 1. Kayıplar, zarar ve ziyan, 2. İnsan kaybı
ZAİYAT: Böyle bir kelime yok.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...