Bayramlar sadece takvimde yer alan sevinçli günler değildir. Onlar, bir milletin ortak hafızasında saklı kalan güzelliklerin, yokluklar içinde var edilen umutların yeniden hatırlandığı mübarek zamanlardır. Ve her insanın bayramı biraz kendi çocukluğudur; biraz annesinin duası, biraz babasının alın teridir.
Babam… Bazen elinde mala, bazen sırtında kürek… Güneşin altında kavrulurken aklında hep biz vardık. Bayram gelince belki üstümüzde yeni bir elbise yoktu ama soframızda paylaşılmış bir simidin huzuru vardı. Annem, “Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bil” diye tembih ederdi.
Ve biz, aç kalsak da gönlümüzü tok tutmayı öğrendik o sofralarda.
Her bayram gelişinde, yüreğimde bir sızı belirir. Çünkü bayram dediğin, biraz da geçmişin yoklamasıdır. Hatıralar arasında gezerken, Konya’nın Ereğli ilçesindeki o küçük radyo istasyonundan yükselen bir ses gelir kulağıma: Abdurrahim Karakoç’un “Bayramlar Bayram Ola” şiiri. Çocuk kalbimle, şiirin son kıtasını hep korkuyla dinlerdim: “Yer-gök ‘Bayram’ dedi, ağzını açtı. Adam ‘Bayram’ dedi, evinden kaçtı… Ya babam da bir gün evinden kaçarsa?
Ya yokluk onu da ağlatırsa? Ama o hiç kaçmadı…
Her bayramda soframıza umut, kalbimize güven, avuçlarımıza dua serpti. Oysa herkesin bayramı aynı değildir. Bayramın sessiz çığlıkları vardır bazı evlerde. Bir yetimin gözünde bayram, başkalarının kahkahasına karışan bir sessizliktir. Bir mahkûmun, bir hastanın, bir garibin iç çekişidir. Ama asıl bayram, onların da yüzüne tebessüm kondurabilmektir. Çünkü bayram sadece sevinmek değil, sevinç olmaktır.
Bugün dünya bir bayram yeri olmayı özlüyor. Küslerin barıştığı, gözlerin gülümsediği, yüreklerin birbirine açıldığı bir gün… O hâlde gelin, bu bayramı sadece takvimde değil, kalbimizde kutlayalım. Birbirimizin sevincine ortak, hüznüne yoldaş olalım.
Selman Devecioğlu
Deveyi kazana kor, diriyi mezara kor!
Nazar değse, hadise, ibretlik, bir bak da gör!
İnanmazsan git, bunu yaşayan birine sor...
Havaya bir rahatlık gelir, kurşun dökülse.
Akademik anlamda, bilimle ispat eden
Der: ''Metal kurşun, ışını absorbe eden
Bir yapıya sahiptir ki gelen zararı örten...''
Havaya bir rahatlık gelir, kurşun dökülse.
Nazar, göz değmesi var, kem gözden sakınmalı.
Beynin elektriğini, bakış, yayıyor, inanmalı.
Sünnet olan dualar, Felak, Nâs okunmalı.
Havaya bir rahatlık gelir, kurşun dökülse.
Bilimsel açıklama ispatlıyor konuyu:
Elektrik akımı, iyi niyetse olumluyu,
Kötü niyetse, nazar, ortaya kor, kötüyü...
Havaya bir rahatlık gelir, kurşun dökülse.
Rıdvan Üzel
ABDULLAH REFET BEY: On sekizinci yüzyıl Osmanlı şair ve hattatlarından. İsmi, Abdullah Refet olup, babası Rami Mehmed Paşadır. İstanbul’da doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1774 (H. 1157) tarihinde hac dönüşü Vadi-i Fatıma denilen yerde vefat etti.
Abdullah Refet Bey, küçük yaşta ilim tahsiline başlayıp, Osmanlı terbiyesi ile büyüdü. Önce Çinicizade Abdurrahman Efendiden sülüs ve nesih yazıyı öğrendi. Sonra zamanının en değerli hattatlarından Mehmed Rasim Efendiden hüsn-i hattın (güzel yazının) inceliklerini tahsil ederek icazetname aldı. Kırma talik, divani ve siyakat yazılarında eşsiz hüner sahibi oldu. Nevşehirli İbrahim Paşa’nın oğlu Mehmed Paşanın Divan Efendiliğinde, Divan-ı hümayun kaleminde bulundu. Yeniçeri kâtibi oldu. Sürre eminliği, her sene Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere’de oturan seyyidlere, şeriflere ve ileri gelenlere dağıtılmak üzere Osmanlı padişahları tarafından gönderilen para ve hediyelerin dağıtılma vazifesiyle hacca gitti. Emanetlerin yerine ulaşmasını sağladı. Dönüşünde yolda vefat etti.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...