Ah Mescid-i Aksa! Derdimiz yok ki; Allah derman versin. Dert sahibi olmak lazım, gerçek dert sahibi… Dert yoksa derman olmaz ki… Dert var ise elbette derman bulunacak…
Sağlık yönünden dert istemek abes olur, mukaddes davada ise dert sahibi olmak... Müslümanların yaşadığı zulmü dert edinmek muhteşem bir gayret olur… Müslümanın din gayreti olması lazımdır... Müslümanın hem kendini her yönden iyi yetiştirmesi ve dilini dinini tarihini bilmesi gerekir. Biz bu bilgilerden uzaklaşıp dertlerden kaçalım derken, Filistin davasından, Uygur Türklerinin yaşadıklarından bîhaber kalırız. Tarih bize sorumluluk ve dert yüklemiş, şifası da ümmetin derdiyle dertlenmektir…
Uygur Türklerinin, Filistin’in haberleri yapılıyor işitiyoruz okuyoruz ama acıları hissetmiyoruz ki. Hissetsek refleks göstereceğiz. İslam davasında duyularımız felç gibi. Yüz yılda bizi öyle hissiz hâle getirmişler ki; kıl namazını, tut orucunu sana ne İslam dünyası, sana ne zalimin zulmettiği Müslümanlardan, hele Kudüs-Filistin hiç deme! Arkasında emperyalist güçler var gibi gizliden gözdağı vermeler… Oysa Mescid-i Aksa'nın arkasında 124 binden fazla peygamber, her gün katledilen mazlumlar... Ama Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı mübarek kılan sonsuz kudret sahibi Allah var… Bütün bunlar El-Kahhar’ın gücü ve tokadı yanında nedir ki?
Siyonist ve Batı ısırığından kaçıp ejderha gibi cehennemin ebedî ve dehşetli ısırığını kabul eder durum ne acınası, utanılası şeydir... Batsın zalimin ısırığı, batsın Kudüs gevşekliği, batsın samimiyetle bir araya gelemeyen, uhuvvetle hareket edemeyen, uyuşuk ve korkakların dünyası... Allah cümlemizi ebedî ısırıklardan korusun…
Gel kardeşim, seninle hâlimize ağlayalım. Gel seninle hayret edelim. Dünümüzü unuttuğumuz gibi istikbale taşıyacağımız ecdadımız gibi şecaatimiz yok… Gel seninle hâlimiz için ağlayalım. Belki diriliş yakındır... İnşallah Türk milletinin eliyle… Yiğidin kahramanın çoktur Allah'ım, gönder kahramanlarını...
Selahattin Gezer
ŞİİR
Yollar
Üzerinde yürüyerek gittiğim
Yollar beni sevdiğime ulaştır
Manzaraya bakıp seyran ettiğim
Yollar beni sevdiğime ulaştır
Engel olma bana giderim yaya
Yâre ulaşırım bilmem kaç aya
Çıkarım inşallah bir gün uzaya
Yollar beni nazlı cana ulaştır
Erimemiş yüce dağların karı
Engel olmayın bana bulayım yâri
Ağlama diyorum ben zari zari
Tut elimden nazlı cana ulaştır.
Yâri haber veren sevaba girer
O da benim gibi murada erer
Sevdasız geçmez oldu geceler
Yollar beni bir taneme ulaştır.
Yürü Süleyman'ım dönme yolundan
Emek ister Rabbim güzel kulundan
Bulunca yârini tutup elinden
Yollar beni bir taneme ulaştır
Süleyman Usta/Espiye-Giresun
TARİHTEN BİR YAPRAK
I. KOSOVA SAVAŞI: Sultan Murad-ı Hüdavendigâr, Osmanlı padişahlarının üçüncüsüdür. Sultan Orhan’ın oğlu, Yıldırım Bayezid’in babasıdır. 1362’de babası vefat edince tahta çıktı. Önce Ankara’yı aldı. Lala Şahin Paşayı ilk serdar ve Sadrazam yaptı. Haçlı Ordusu’na karşı Sırpsındığı Muharebesi’ni kazandı. Tuna’ya kadar aldı. 200 bin kişilik II. Haçlı Ordusu’na karşı Kosova Savaşı’nı 9 Ağustos 1389’da kazandı. 1389 yazında Kosova'da düşmana karşı harp nizâmı alan Osmanlı ordusuna Sultan Murâd Han kumanda edip, merkez kuvvetlerinin başındaydı. Vezîr-i âzam Ali Paşa, Sultanın yanındaydı. Ordunun sağ kolunda Şehzâde Bâyezîd, Rumeli Beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa, Akıncı Beyi Evrenos Bey, sol kolda Karesi Sancakbeyi Yâkub Bey, Anadolu Beylerbeyi Saruca Paşa bulunuyor ve kumanda ediyordu.
Sırp Kralı Lazar ve kumandanları bu savaşta öldü. Sırp devleti yok edildi. Harp sahasında bir yaralının hâlini sorarken, bir Sırplı tarafından şehit edildi.