Dünyaya hükmedenlere baktığımızda, çoğu zaman bilgelikten değil, güç arzusundan beslenen bir sistemin içinde yaşadığımızı görürüz. Güçlü olanın haklı sayıldığı bu düzende, zekâ, erdem ve dürüstlük gibi değerler geri planda kalabiliyor. Sıradan insanlar ise bu sistemde çoğu zaman sadece izleyici konumunda.
Oysa bazı insanlar vardır ki, gücün içinde doğar ama onun cazibesine kapılmaz. Gücün geçici yüzünü, arzuların doyumsuz doğasını fark ettiklerinde, bilinçli bir tercihle ondan uzaklaşırlar. Onları farklı kılan, içsel dünyalarının derinliği ve hakikate duydukları sadakattir.
İçsel dönüşüm, insanın huzura ulaşmasında en etkili anahtardır. İnsan kendi varlığını gerçekten keşfettiğinde, açgözlülük, para ve güç arzusu eriyip gider. Bu değişim öyle derin bir fark oluşturur ki, bazen psikologların açıklayamadığı hakikatleri bir şairin ya da sanatçının duyguları dile getirir.
Yunus Emre der ki mesela:
"Kişi bile söz demini/ Demeye sözün kemini/ Bu cihan cehennemini/ Sekiz uçmak ede bir söz"
Ne istediğimizi tam olarak bilmeden, sadece nefsin sesiyle yön verdiğimiz dualar, kimi zaman bizi karanlığa sürükleyebilir.
Bilinçsizce edilen dualar; dilin başka, zihnin başka, niyetin bambaşka olduğu çelişkili yakarışlara dönüşür. Oysa gerçekten bilinçli bir insanın duası, sadece şükürle sınırlı kalabilir. Büyük gönül erleri, “istememeyi” istemiş, şükretmeyi dilekte bulunmaktan üstün tutmuşlardır. Çünkü onlar, arzunun doğasında bir boşluk olduğunu sezmişlerdir.
Düşünün ki, ölümsüzlüğü istedik. Gerçekleşti diyelim... Ancak zamanla tüm dostlarımızı kaybedecek, yalnızlığın ağır yükü altında kalacağız. Hayat, anlamını paylaşımda bulur; tek başına sonsuzluk, bir lütuftan çok bir cezaya dönüşebilir. Arzumuz ne kadar mantıklı görünürse görünsün, sonunda gerçeklik bizi beklemektedir: Ölüm...
Bugün dünyada bilinçli hayatı destekleyecek sistemler neredeyse yok. Hakikat, içtenlik, sevgi, merhamet... Bunlar konuşuluyor ama yaşanmıyor. Oysa bilincimiz gerçekten uyanık olduğunda, neyin doğru olduğunu biliriz ve o zaman hiçbir şey ters gitmez. Çünkü artık dışarıdan değil, içeriden yönlendirilen bir hayat oluştururuz.
Belki de en çok ihtiyacımız olan şey, dua ederken bile farkında olmak:
Ne istiyoruz? Neden istiyoruz? Ve bu isteğimizin bizi nereye götüreceğini biliyor muyuz?
Mustafa Ali Mahdum
Bismillah
Besmeleyle başla her doğan güne
Bütün engelleri aşar bismillah
Davası hak olan kavuşur üne
Müminin gönlünde yaşar bismillah
Besmeleyle biter o kör karanlık
O kutlu lafızla engel bir anlık
Fitneye düşerse bir gün insanlık
Anında imdada koşar bismillah
Kula vesveseyi kör şeytan verir
Nefse cehennemi cennet gösterir
Batıla kul olan mum gibi erir
Hak erlerine nur taşır bismillah
Ol deyince oldu koca kâinat
Kul yapabilir mi böyle bir sanat
Durmuş der gafil canlara inat
Diyor hayvan, bitki, beşer bismillah
Durmuş Tunacık
TÜRKİSTAN: Türkistan; Batı Türkistan, Doğu Türkistan, Afgan yahut Güney Türkistan ve İran Türkistan'ı olmak üzere dört bölüm hâlinde incelenir. Batı Türkistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan; Doğu Türkistan Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Türkistan, Afganistan; İran Türkistan'ı da İran hudutları içindedir. Güneydeki Afgan Türkistan'ı; Afganistan'ın kuzeyinde bend-i Türkistan ve Hindukuş dağ sırası önünde Seyhun Vadisine ve Batı Türkistan Çukureli'ne doğru uzanan engin sahadır. Afgan Türkistan'ının en büyük şehri Mezar-ı şeriftir. İran Türkistan'ı; İran'ın Estarâbâd ve Deregiz vilâyetlerini içine alır.
Türkistan, "Türklerin yurdu" anlamındadır. Tarihî geçmişi çok uzundur. Binlerce yıldan beri Türklerin yurdu olup topraklarında pek çok devlet kuruldu. [Rehber Ansiklopedisi]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...