Bir insan düşünün… Evi küçük, ama gönlü geniş. Sofrasında belki bir tabak çorba, belki bir kuru ekmek var. Ama o sofrada şükür var, dua var, huzur var. Sabah uyanınca ilk işi, pencereye konan kuşla konuşmak olabiliyor. Bahçedeki çiçeğe selam verebiliyor. Çünkü onun kalbi Allah’ın yarattığı her varlıkla dost.
İnancı var. Kalbi sevgiyle yoğrulmuş, dili şükürle ıslanmış. O bilir ki esas zenginlik gönül doluluğundadır. Sevgi, dostluk, sadakat ve muhabbetle yaşamak en büyük servettir.
Ezan sesini duyduğunda kalbi titriyorsa, kuş cıvıltısında tebessüm bulabiliyorsa, yağmurun ilk damlasında toprak kokusunu içine çekip “elhamdülillah” diyebiliyorsa, işte o insan zengindir.
Zenginlik, kasalarda değil kalplerdedir. Kalpte iman varsa, merhamet varsa, kanaat varsa, o kalp dünyadan daha değerlidir.
Çünkü bir kalbin içindeki huzuru hiçbir servet satın alamaz. Bazen sabah rüzgârı eser, perdeyi aralar; gökyüzünde al bayrağımız dalgalanır. Okul bahçesinden yükselen İstiklâl Marşı sesi kulağına gelir. Ve sen o an, bir milletin yüreğini hissedersin. O çocuk seslerinde umut, o dalgalanan bayrakta bağımsızlık, o marşta vatan kokusu vardır.
İşte o an “elhamdülillah, bu topraklarda doğdum” diyorsan, sen dünyanın en zengin insanısın.
Gerçek zenginlik, hayatın içindeki küçük mucizeleri fark edebilmektir. Bir annenin duasında, bir çocuğun tebessümünde, bir dostun vefasında gizlidir. Kimine göre sade bir hayat, ama aslında en dolu olandır.
Çünkü parayla alınmayan tek şey huzurdur. Ve huzur, Rabbine şükreden kalplerin evidir.
Ahmet Özdemir-Gaziantep
ŞİİR
Düşün
Neden niçin geldim diye sorarken
Semaya ibretle bakmayı düşün
Vesveseyle kalbi gaflet sararken
Allahü ekberle kalkmayı düşün.
“Essalatü hayrun minen nevm” sözü
Cennete davettir bu lafzın özü,
Davete uyanın yaş döker gözü
Pınarından yaşı dökmeyi düşün.
Hatasız kul olmaz bunu böyle bil
Tevbe-i nasuhla günahını sil,
Kalbine hükmet ki “Allah” desin dil,
Sol yanına zikri çekmeyi düşün.
İyi seçmelidir kul dostlarını
Hakk'a dost olandan bul dostlarını
Bulduğunda cevher bil dostlarını
Her dem kalplerine akmayı düşün.
Vuslata giden yol yâre hoş gelir.
O yolda detaylar gayrı boş gelir,
Resulün yolunda Ehl-i sünnettir,
Ehl-i sünnet üzre kalmayı düşün.
Durmuş’um ibadet boynunda borcun
Güzel ahlak senin çimenton harcın
Gönlüne güzeli etmeli perçin,
Yalnız Hakk'a boyun bükmeyi düşün
Durmuş Tunacık
TARİHTEN BİR YAPRAK
Kütahya Câmi-i Kebir (Ulu Câmi): Şehir merkezinde, Vacidiyye Medresesi ile İkinci Yakup Çelebi İmaret Külliyesi arasındadır. Ortalama 45x25 m’lik bir sahayı kaplamaktadır. Kütahya’nın en geniş iç hacmine sahip camidir. Kuzeydoğu dış köşesinde bir minaresi vardır. Bugünkü şekli iki kubbe ve yarım kubbeden müteşekkil olup dikdörtgen mekânı bu kubbeler örtmektedir. Kuzeyinde beş bölümlü son cemaat yeri vardır. Sultan Yıldırım Bayezid Han (1381-1389) bu câmiyi yaptırmaya başlamıştır. Ankara Muharebesi ile yarıda kalan câminin yapımını 1410’da oğlu Mehmed Çelebi tamamlamış, Fâtih Sultan Mehmed Han zamanında tamir edilmiş, Rodos Seferine çıkan Kanuni Sultan Süleyman Han Kütahya’da konaklamış ve câminin tamirini Mimar Sinan’a emretmiştir. Irak Seferinde (1534) Kütahya’da dört gün kalan Kanuni Sultan Süleyman Han, namazlarını bu camide kılmıştır.

