Gençliği kurtarmak...

A -
A +

Türkiye’de gençlerle ilgili adı konmamış sessiz feryatlar var. Her biri bir annenin gözyaşı, bir babanın iç sızısı, bir öğretmenin boğazına dizilen düğüm. Gençliğin büyük çoğunluğu zehir tacirlerinin tehdidinde bir yıkımın tam ortasında... Birçoğu hayatta bir amaç bulamadığı, kimse yol göstermediği, yoldaşlık edilmediği için… Gençliğin kalbine dokunamadığımız her an, bir başka el onlara uzanıyor.

 

Gençleri sarıp sarmalayan asıl bağımlılık, değersiz hissedilmeleri... Bu boşluk öyle derin ki, içine düşen genç çoğu zaman oradan kendi başına çıkamıyor. Eğitim sistemimiz ne yazık ki hâlâ not odaklı, yarış odaklı… Hâlbuki gençlik değer odaklı bir yaklaşım bekliyor. Onlara sadece bilgi değil, aidiyet kazandırmalıyız. Çünkü kendini bir yere ait hissetmeyen bir genç, kendini her yere ait zanneder. Bu da savruluşu başlatır. Ev, okul, çevre, medya, öğretmen… Herkes ve her şey bir gencin hayatında etkilidir. Ama en çok da onu gerçekten seven, dinleyen, rehberlik eden bir yürek… Bu yüzden mücadeleye okullarda değil, kalplerde başlamalıyız. Her birimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Öğretmenler, imamlar, sporcular, emekliler, gönüllüler… Hiçbiri bir kurumu temsilen değil, bir insan olarak, bir evlat sahibi olarak, bir yürek taşıyan biri olarak bu seferberlikte yer almalı. Bu mücadele sadece kolluk kuvvetlerinin değil hepimizin sorumluluğudur.

 

Bir baba olarak yazıyorum bu satırları. Çocuğumun da geleceği için… İsmini bir dua gibi taşıyorum her cümlemde. Dilerim ki onun kuşağı, bağımlılığın değil; bağlılığın çocukları olur. Bağlandıkları şey madde değil sevgi olur. Ümit olur. Sevilen bilir sevmeyi. Sevilen kendini değerli hisseder. Değerli hisseden değersizlerle ilgilenmez... Çocuklarınızı sevin... Sevginizi gösterin...

 

     Ahmet Özdemir

 

 

ŞİİR

 

     Ayrılık vakti

 

 

Canım İstanbul

 

Ruhumla,

 

Tüm zerrelerimle âşığım sana…

 

Manevi havan ruhlara deva,

 

Erenlerin bereketi gönüllere şifa…

 

Surlarında sabır, camilerinde vakar,

 

Her taşında ecdadın izleri var.

 

Titrer gönlümün her bir köşesi…

 

Sana olan sevdamın yok ki tarifi 

 

Çarpıyor kalbim, duydukça ismini 

 

Aklımı bıraktım sende

 

Yüreğim hep bir köşende

 

Ahh! Eyüp, Üsküdar, Fatih…

 

Her bir semtinde saklı hatıralar

 

Seni sen yapan bağrında 

 

Yatan evliyalar…

 

Peygamber övgüsüne mazhar olan belde!

 

İstanbul… İslambol… İslambol…

 

Tekrar görüşmek üzere…

 

 

 

Songül Zehra Maden-Samsun

 

 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

RAZİ: Meşhur tabip ve kimyager. İsmi, Muhammed bin Zekeriya olup, künyesi Ebû Bekr’dir. Razi mahlasıyla meşhurdur. 866 senesinde Rey’de doğdu. Küçük yaşta ilme merak sardı; sarf, nahiv ve matematik dersleri aldı. Ayrıca astronomi, mantık, fizik, eczacılık ve tıp ilimlerini tahsil etti. Otuz yaşındayken ilim öğrenmek için gittiği Bağdat’ta Huneyn bin İshak’tan, İran-Hint ve İslâm tıbbını öğrendi. Tıp ilminde söz sâhibi olduktan sonra doğduğu şehre geri döndü ve hastanede çalışmaya başladı. Kısa zamanda hastanenin baş hekimliğine yükseldi.

 

Razi, ayrıca psikiyatri üzerinde de çalışmıştır. Ona göre; bedenin sıhhatiyle ruhun sıhhati eşittir. Bu sebeple telkinle tedavi çok önemlidir. Bir hasta ile tek bir doktor ilgilenmelidir. El-Hâvî fit-Tıb isimli otuz ciltlik çok önemli eserinde insan vücudunu uzuv uzuv incelemiş ve her uzuv ve organda görülen hastalıkları tetkik ederek tedavi yollarını göstermiştir. Razi’nin bu meşhur eseri, Orta Çağların başından itibaren Latinceye tercüme edilmiş, 17. asrın sonlarına kadar Avrupa üniversitelerinde temel araştırma ve ders kitabı olarak okutulmuştur.

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.