Güneş ne zaman doğacak?

A -
A +

Biz çocukken, sabahları radyodan bir ezgi çalardı:

 

“Bir güneş doğuyor Filistin’de, bir güneş doğuyor Cezayir’de, bir güneş doğuyor ülkemde...”

 

Küçük yüreğimiz o ezgiyi ezberler, umutla dinler, gözlerimizi ufka diker, bu sözlerin anlamını anlamaya çalışırdık.

 

Ama aklımız karışırdı. Güneş zaten doğuyordu her sabah, değil mi? Peki neden “güneş doğuyor” deniyordu tekrar tekrar?

 

Annemize sorardık, babamıza... Belki onlar da içten içe güneşin sadece gökyüzünden değil, kalplerden, sokaklardan, adaletin doğduğu topraklardan da doğması gerektiğini biliyor ama anlatamıyordu.

 

Zaman geçti, büyüdük.

 

O çocuk aklımızla anlam veremediğimiz ezgi, aslında bir haykırışmış.

 

Filistin’de adaletin, Cezayir’de direnişin, bizim ülkemizde kardeşliğin doğması için edilen bir dua, bir çağrının melodisiymiş.

 

Bugün daha iyi anlıyoruz ki, bazı güneşler sadece sabahla doğmaz.

 

Bazı güneşler, zulmün bittiği, mazlumun yüzünün güldüğü, yeryüzüne adaletin indiği gün doğar.

 

Ama Filistin hâlâ karanlıkta. Gazze'de çocuklar sabaha aç uyanıyor. Ekmek yok. Su yok. Uyku yok. Gökyüzü bile yok onlara... Bir çocuğun, pencere kenarında gün doğumunu izleyerek büyüme hakkı yok. O yüzden Filistin’de henüz güneş doğmadı.

 

Cezayir sustu, Suriye yandı, Yemen unutturuldu, Doğu Türkistan sessizce kanıyor.

 

Ve biz hâlâ o ezgideki gibi bekliyoruz:

 

“Güneş ne zaman doğacak?”

 

Bugün Filistin’in çocukları, tıpkı bizim çocukluğumuzdaki gibi, bir ezgiyi bilmeden yaşlanıyor:

 

“Bir güneş doğuyor Filistin’de…” Ama o güneş bir türlü yükselmiyor. Çünkü biz, o güneşi doğuracak yürekleri, duaları, birlik ruhunu kaybettik.

 

Oysa bu ümmetin kalbi Kudüs’tü. Kalbi atmayan beden yaşayamaz. Filistin’in kalbi sustuğunda, biz sadece coğrafi değil, vicdani haritamızda da kayboluruz.

 

İşte bu yüzden dua ediyoruz...

 

     Selman Devecioğlu

 

 

ŞİİR

 

 

     Duyma sen

 

 

 

Bir çocukluk-gençlik var ve de ergenlik çağı;

 

Biri sen!.. Sen!.. Dedikçe sanır oynatır dağı;

 

Ev-ocak geri kalır, tercih eder sokağı!..

 

Nefis-şeytan cahîme, çağırdıkça uyma sen!..

 

Günah varsa dâvette, sağır ol da duyma sen!..

 

 

 

Bir olgunluk çağı var, kimi erken kavuşur;

 

Nicesi sarpa vurur, doğru yoldan savuşur;

 

Hayır ve şer içinde, gece-gündüz dövüşür!..

 

Nefis-şeytân cahime, çağırdıkça uyma sen!..

 

Günâh varsa dâvette, sağır ol da duyma sen!..

 

 

 

Bir moda var, bir günah; âkıl bâliğ-hürsün sen;

 

Helal haram bellidir buna neden körsün sen;

 

Cennet için parola, yoksa bir nankörsün sen!..

 

Nefis-şeytân cahime, çağırdıkça uyma sen!..

 

Günâh varsa dâvette, sağır ol da duyma sen!..

 

 

 

Maddeye kul olanlar, Hakk’a kulluktan çıkar;

 

Bâtıl yola girenler, Firdevs yolluktan çıkar;

 

Topladığın para pul, bir gün pulluktan çıkar!..

 

Nefis-şeytân cahime, çağırdıkça uyma sen!..

 

Günâh varsa dâvette, sağır ol da duyma sen!..

 

 

 

Kayıkç’Ali diyor ki, bir ‘hayır’ var, nice ‘şer’…

 

Şerler onların olsun, sana bir hayır yeter.

 

Müjde verin gençliğe, nedir bu kasvet keder?

 

Güzel olandan bahset, korkutana uyma sen!..

 

Ümit varsa dâvette, haydi gel de duyma sen!..

 

 

 

Ali Kayıkçı (Âşık Derebahçeli), İlkadım-Samsun

 

 

UNUTULMAZ KELİMELER

 

 

CAHİM: Cehennem.

 

FİRDEVS: 1. Cennet 2. Bahçe.

 

KASVET: Sıkıntı, gam, keder, tasa, kasavet.

 

VELAYET: 1. (Tasavvufta) Kulun Hakk’a yakınlığı ve Hakk’ın kulu, kulun Hakk’ı dost edinmesi durumu, velî olma, velilik, ermişlik. 2.(Hukukta) Başkası üzerinde hüküm ve tasarruf sâhibi olma yetkisi.

 

MÜŞTEREK: 1. Birden çok kimse veya şeyi ilgilendiren, onlara has olan, onların katılmasıyla meydana gelen, ortak. 2. Ortaklaşa kullanılan, birden fazla kimsenin malı olan 3. Beraberce, ortaklaşa.

 

TAHRİBAT: 1. Tahripler, harap etmeler. 2. (Tekil olarak) Bir şeye verilen zarar.

 

İRFAN: 1. Bilme, anlama, biliş, anlayış. 2. Gerçeği anlama hususundaki güçlü seziş yeteneği, görgü ve sezişten gelen ruh uyanıklığı. 3. Kültür. 4. (tasavvufta) Allah’ın gizli sırlarına ve eşyanın hakikatine tefekkür, keşif ve ilham yoluyla vâkıf olma, tevhit ilmini zevk edinme.

 

BERHAVA: Havaya gitmiş, uçmuş, kaybolmuş. [Kaynak: lugatim.com]

 

 

 

Yetenekli Kalemlerde önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.