En kıymetlilerimizin hatıralarını yâd ederken kalbimiz hüzün doluyor… Onlar cuma müminin bayramıdır derlerdi. Şimdi yine böyle bir cuma vakti… Hüzünlü kalbimden geçenleri anlatmaya kelimeler yetmiyor…
Her gün daha bir buruk geçiyor cumalarımız, ramazanlarımız bayramlarımız… En kıymetlilerimizin birer birer dâr-ı bekaya irtihal haberiyle mahzunlaşıyoruz… Şu yalan dünyanın her geçen gün daha bir anlamsızlığı kalbimi sızlatıyor. O büyükler ki yolumuza ışık tutan, kalbimize huzur veren, her daim öğreten, dualarıyla elleri üzerimizde olan mübarek kimselerdi… Doyamazdık sohbetlerine, sözlerine… O büyüklere hizmet, Ehl-i beyte hizmet ne büyük nimetti… İki cihan saadetinin anahtarıydı…
Bizden sonrakilere anlatsak kim bilir belki de inanmazlar, inansalar bile ne büyük nimet olduğunu anlayamazlar. Çünkü her kuşak gitgide zayi eder birçok değeri... Tıpkı bizim büyüklerimizden çok çok geride kaldığımız gibi… Vah ki kıymet bilmedik... Heyhat… Bazı şeylere geç kalmış olmak kalbimi acıtıyor düşündükçe… Lakin Allahü teâlâya hamd ediyorum, şu fâni dünyada bizlere onlarla (din büyüklerimizle, seyyidlerle, şeriflerle) birçok kıymetli anlar, anılar nasip ettiği için…
Vah ki doyamadık... Ve şu an karşımda baktıkça burnumun direğini sızlatan bir bardak… Sohbetinde su içtiği bardak artık hiç dolmayacaktı… Her cuma içimiz biraz daha buruk, her bayram hasret biraz daha ziyade. Dünya kime vefa etti ki bize etsin? Herkesten farklı olarak ismimi "Buşra" diye telaffuz ettiği o mübarek seyyidimizin sesi kulaklarımdan hiç gitmedi, hiç gitmesin… Kıymetli büyüklerimizin sohbetleri, nasihatleri bu fâni dünyada en büyük hazine bizlere… Yolumuza rehber… Ahirette kavuşmaya vesile inşallah… Kavuşanlara kavuşmaları mübarek olsun… Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretlerinin dediği gibi her biri şeb-i arus olsun…
Bizlerin hasreti vuslat olsun… Cenabı Hak o büyüklerimizin yüksek şefaatlerine bütün sevenlerini kavuştursun… Hiç ayrılık olmayan yerde Peygamber Efendimizin sancağı altında yeniden kavuşmak nasip eylesin tüm müminlere… Âmin…
Ne diyordu üstat Necip Fazıl:
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber./Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?”
Büşra Şanlı
ŞİİR
O(L)DUN MU?
Çekirdek siz, meyvesiz,
'Odun'dur yana gelsin,
Kim ki çiçek açası,
O yârdan yana gelsin.
Kalın kabuk, sert gövde,
Yumuşat, ince sev de,
Başkasına hep öv de,
O ardan sana gelsin.
İncitme, yorma hele,
Buz aman vermez güle,
Soğutma bile, bile,
Ateş ol, yana gelsin.
Adı yârdır, bahtı yâr,
Gezdirir diyar, diyar,
Etrafı cümle seyyâr,
Dönerek cana gelsin.
Gıyabî, boşa kelâm,
Dinlemez cümle âlem,
Sükût eyle, vesselâm,
Gassalın yuya gelsin.
Mustafa Özkahraman
ESKİMEZ KELİMELER
CİHET: Yan, yön, taraf. Sebep, mucip. Vesile, bahane. Yer, mahal, semt.
MERASİM: Resmigeçitler. Âdet hükmündeki gösterişler. Resmî muameleler. Şiveler, âdetler.
MUHABERAT: Haberler, haberleşmeler. Haberleşme yapan kurum, bölüm.
MUKADDERAT: Kader. Alın yazısı.
TEBESSÜM: Gülümseme. Nazikâne ve dişlerini göstermeyerek gülme.
TEKEBBÜR: Kibirlenmek, kendini büyük saymak, nefsini büyük görmek…
MÜSTAKİL: Hiç kimseye bağlı olmayan ve istiklâl sahibi olan âmir, kumandan.