Behlül Dânâ Hazretleri bir gün Halife Harun Reşîd Hazretleri’nin kendi şahsi malıyla bir cami yaptırmakta olduğunu işitir. Büyük bir memnuniyetle, “Aferin, maşallah ona!” der ve doğruca cami inşaatına gider. İnşaatta bulunan bütün kerpiçlerin üzerine büyük harflerle “Behlül” adını yazar. Bunu duyan Halife Harun Reşîd Hazretleri hemen oraya gelir, hiddetle sorar:
-“Kerpiçlerin üzerine niye ismini yazdın ey Behlül?”
Behlül Dânâ Hazretleri büyük bir sükûnetle cevap verir:
-“Ne var yazmışsam?”
Halife, açıklama yapar:
-“Ben bu camiyi kendi paramla, sırf Allah rızası için yaptırıyorum!”
Bunun üzerine Behlül Dânâ Hazretleri’nin cevabı sarsıcıdır:
-“Eğer Allah rızası için yaptırıyorsan ister Behlül yazılsın ister Harun, ne fark eder? Allahü teâlâ kimin yaptırdığını bilmez mi?”
Bu kıssa, gülümseten bir mizah taşımakla birlikte, aslında yürek burkan bir muhasebe kapısı aralar bizlere: Yaptığımız işleri gerçekten Allah için mi yapıyoruz, yoksa başkalarının görmesi, övmesi, duyması için mi?
Bugün de benzer şekilde, yardım yapılır ama kamerayla. İyilik edilir ama duyurularla. Paylaşımlar “Allah rızası için” dense de kalpte alkış beklentisi varsa, samimiyet yara almaz mı? Oysa Allah için yapılan bir işte ne tabela olur ne isim. Zaten Allah bilmez mi kimin yaptığını?
İmam Gazali hazretleri de der ki: “Samimiyet Allah ile kul arasında bir sırdır. Melek bilmez ki yazsın, şeytan bilmez ki bozsun, nefs bilmez ki böbürlensin.”
Ne kadar ince ne kadar derin bir hakikat… Bugün bizler de her işimizde kendimize şu soruyu sormalıyız: “Bu gerçekten Allah için mi?” Eğer içten bir “evet” cevabı verebiliyorsak, artık kerpicin üzerinde kimin adı olduğu önemsizdir. Ne Behlül ne Harun… Zaten Allah, kalpleri ve niyetleri en iyi bilendir.
Selman Devecioğlu
ŞİİR
Sınavdasın bunu bilesin oğul,
Mazlumun yaşını silesin oğul,
Arkadaşın ile anarlar seni
Hakiki dostları bulasın oğul.
Vatan toprağını saran dikeni
Ferasetin ile yolasın oğul.
Hatasız kul olmaz, eğer düşersen
Rahmet kapısına gelesin oğul.
Yığdığın değildir, verdiğin senin
Bir lokma ekmeği bölesin oğul.
Seni kötülükten alıkoyacak
Beş vakit namazı kılasın oğul,
Ah alma, tahtından indirir şahı
Sen her zaman dua alasın oğul.
Cüzi iradeni hayra kullanıp
Hakk'ın deryasına dalasın oğul.
Hikmet kapısından girmek istersen
Gönül kapısını çalasın oğul.
Vatan, bayrak, ezan, namus uğruna
Ya olasın ya da ölesin oğul.
Durmuş Tunacık
Hazret-i Yûşâ Türbesi: İstanbul Boğazı'nın Anadolu Kavağı ile Beykoz arasında Yûşâ Tepesi'ndedir. Tepeye ismini veren de Yûşâ aleyhisselâmın kabridir. Yûşâ tepesindeki mezardan ilk bahseden kişinin Evliya Çelebi olduğu yazılmaktadır. Yûşâ aleyhisselâmın mübarek kabirlerinin Halep, Nablus, Gaziantep ve Bağdat’ta olduğu rivayetleri de vardır. Buralardaki de dahil bütün bu kabirlere “makam” ismi verilmektedir. Buradaki kabrin ona ait olduğu kesin değildir. Hazret-i Yûşâ, hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın kız kardeşinin oğludur ve ölümünden sonra, ona halef olmuş bir peygamberdir. İstanbul’daki makamı yerli yabancı çok kişi tarafından ziyaret edilen bir yerdir. Yuşa Tepesi'nde yer alan ilk mescit ve tekke, Yirmisekiz Çelebizade Sadrazam Mehmed Said Paşa tarafından inşa edilmiştir.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...