Mutluluk erişilebilen bir şeydir ve ona ulaşmak için bir şeyler yapılması gerekir. Yani mutluluk kendi kendine gelmez, ancak bizim çabalarımız sonucu elde edilebilir. Mutlu olmak isteyen, nasıl mutlu olunacağını öğrenen ve mutlu olmak için çaba sarf eden bir kimse, er geç mutluluğu yakalar.
Mutsuzlukları düşüncelerimiz ve bizde alışkanlık hâline gelmiş olan tutumlarımız yoluyla üretiriz. Her şeyin kötüye gittiğini düşünmek, bazı insanları kıskanmak gibi.
Mutsuzluğun bazı kaynakları; hastalık korkusu, nefret ve gücenme duygularıdır. Mutsuzluk üretmede üzüntü ve korku duygusu çok büyük rol oynar.
“Mutlu olmayı huy edinmek” en iyi bakış açılarından birisidir. Günlük olaylara hep iyimser gözle bakmak, her zaman mutlu olunacak bir taraf görmek. Mutlu olma alışkanlığı edinmeliyiz.
Hep mutlu şeyler düşünürsek “mutlu olma alışkanlığı” kazanabiliriz. Eğer kafanıza mutsuzluk ifade eden düşünce gelirse, hemen o düşünceyi kovun ve onun yerine mutluluk veren bir düşünce getirin.
Her sabah yüksek sesle kendinize şunları söyleyin: “Bugünün çok iyi geçeceğine inanıyorum. Bugün karşıma çıkacak bütün sorunların üstesinden geleceğime eminim. Kendimi bedenimle, düşüncelerimle ve ruhumla sağlıklı hissediyorum. Sevgim sonsuz, her şeyi seviyorum. Yaşamak çok güzel bir duygu. Onun için her şey iyi gidecek.”
Mutlu ve huzurlu olmanın ilkeleri; kalbini kin ve nefretten, kafanı üzüntüden arındır. Başkalarından çok az şey bekle, fakat onlara çok şey ver. Hayatını sevgi ile doldur. Sakın bencil olma, diğer insanlara daima yardım et. Elinden geldiği kadar çok çalış.
Eğer herkes yanındakine mutluluğun ilkelerini anlatır, öğretirse ülkede bütün herkes mutlu olabilir. Tabii ki öncelikle işe kendimizden başlamalıyız.
Nurettin Bozan
Bayramın müjdecisidir Arefe günü
Sevinç kaynağıdır bayramın önü
Iraklar yakın olur, toplanır akraba
Öpülür eller, kucaklanır ana baba…
Arefe günü, ikindi namazını müteakiben
Kabirler ziyaret edilir, geçmişler olur şen!
Ölüm ne zaman-kime gelir kim için erken...
Ruhlar elbet duyar bizi, çürüyen sadece ten!..
Her mevsimde ayrı ayrı güzeldir;
Hem baharı-yazı, hem kışı-ayazı...
Bayramın coşkusu; bayram namazı,
Bugün kabul görür elbet; kulun niyazı…
Bayramlıklar alınır, baş ucunda saklanırdı.
Bayram günü herkes, temizlenip paklanırdı.
Küsler barışır-kucaklaşır, ufak suçlar aklanırdı.
Kimsesizler-yaşlılar, kapı kapı yoklanırdı!
Kurbanlıklar kesilir, etiyle 'iftar' edilirdi…
Şeker toplayan çocuklar, ardı ardına gelirdi
Hangi evde ne dağıtılırsa, her çocuk onu bilirdi,
Ne tatili, her bayramda baba ocağına gidilirdi!
‘Nerede o eski bayramlar’ denir de denir.
Bayramda tatlı yenir, tatlı da söylenir,
Arar dururum eski bayramları; her yerde,
Ararım da bulamam, nere gitti, şimdi nerde?
Hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak.
Gidenlerin yeri dolmadı, dolmayacak!
Devirler geldi geçiyor, bir zaman sonra;
Bizden de kimse kalmadı; kalmayacak!
‘Çocuk olmak’ bayramın en güzel yanıymış,
Alnımızdaki allar; kurbanın kanıymış…
O ortam, o kalabalıklar, insanın canıymış
Ne kadar hüzünlendirse de yaksa da içimizi;
‘Eski bayramlar’ bize kalan en güzel anıymış…
İ. Çetin (Şairin oğlu)
Tutulamayan sözler: Eskiden kahkahaların atıldığı, çayların içildiği, çekirdeklerin yendiği yerler şimdi sandalyesi ters çevrilmiş birer masa. Hatıralarımızın yaşandığı yerler toz tutmuş. Biz de bir gün toz tutacağız ama eski geleneklerimiz, hatıralarımız, aramızda özel kalan şakalar artık unutulmaya yüz tutmuş bir kitaplıktaki kitaba döndü. Şimdi pek önemi kalmadı, o özel şakaların yapıldığı insanlar artık aramızda değiller. Gittiler ebedî âleme. Başında gözyaşı dökülen taşlara verdiler yerlerini. Özürler dileniyor taşlardan, laf arasında olsa bile yapılacağı söylenip yapılamayan şeylerin özrü. Yapamamak kabahat oldu. Taşlar konuşamaz sonuçta ama her yüz yüze geldiğinde insanın beyninde yankılanıyor verilip tutulamayan sözler. İçini acıtıyor, dışarı birkaç damla gözyaşı olarak çıkıyor. Ne o sözlerin verildiği zamanı ne de o taşın altındakini geri getiremeyecek yaşlar. Tekrar eskiye dönme isteğinin sonucunda oluyor her şey. İnsanın içine o tozlu masalara bakınca bir ağırlık basıyor. Ağır geliyor bazı şeyler insana; tutulamayan sözler mesela. [Hümeyra Bektaş]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...