“Ne kadar ekmek, o kadar köfte”

A -
A +

Hayatta bazı sözler vardır, bir kez duyarsın ama ömrün boyunca içinde yankılanır. Benim için o sözlerden biri, çok sevdiğim bir ablamdan kalmıştı:

 

“Ne kadar ekmek, o kadar köfte.”

 

Bu cümleyi ilk duyduğumda 17 yaşlarındaydım. İlk başta sıradan gibi gelmişti. Sanki sadece bir deyim, belki de bir yemekle ilgili bir benzetmeymiş gibi… Ama zaman geçtikçe anladım ki bu cümlenin içinde koca bir hayat tecrübesi gizliymiş meğerse

 

Hayat, insana ne verdiyse onu geri getiriyor. Ne kadar emek verirsen o kadar sonuç alıyorsun Ne kadar güzel niyetlerle yürürsen, yolun da o kadar güzelleşiyor. Maddi olarak da manevi olarak da… Ne koyduysan ortaya, o dönüp dolaşıp yine seni buluyor.

 

Bu yüzden insan, önce kendi iç dünyasını temiz tutmalı. Kalbini güzel tutmalı. Çünkü ne varsa içinde, dışarıya da o yansıyor. Sen iyiysen, iyilik çekiyorsun kendine. Sevgiyle bakarsan, sevgiyle karşılanıyorsun. Ne verirsen, o geri dönüyor. Ve her geçen gün, bu sözü bir kez daha hatırlıyorum:

 

“Ne kadar ekmek, o kadar köfte.”

 

Hayat senden ne aldıysa değil, sen ne verdinse onun karşılığını veriyor. Sen neysen, hayat sana o oluyor.

 

Bu sözü söyleyen, bana çok güzel bir hayat düsturu öğrenmeme vesile olan, manevi ablama gönülden teşekkür ederim. İyi ki yollarımız kesişti, iyi ki hayatı kendisinden dinledim…

 

     Hatice Esra

 

 

ŞİİR

 

     Kuryeyim hayatta



Sipariş verenler zorlar durur beni!
Ha bire basarım, unuttum freni!
Yeter ki mutlu et, ağlayan, sevineni!
Kuryeyim hayatta, işim koşturmaca!

Pardon şoför kardeş! Çarpmadım bereket!
Derdim yetiştirmek, sipariş, devam et!
San, yandan geçti, bir yaratık, hayalet!
Kuryeyim hayatta, işim koşturmaca!

Dünyayı unuttum, bu dünya da beni!
Az önce dedim ya, sıkmadım freni!
O telaşla, bastım gaza, geçtim seni!
Kuryeyim hayatta, işim koşturmaca!

Tek tesellim, ola ki "İmdat!.." diyene,
Son anda yetişem, ah bekleyene,
Allah rızası çün, teşekkür edene!
Kuryeyim hayatta, işim koşturmaca!

Ey kul! Sen de ben de bir yolcu gibiyiz!
Elden tutan yoksa, deli, divaneyiz!
Çılgınca yaşasak da hep tövbeliyiz!
Kuryeyim hayatta, işim koşturmaca!

Affet bizi Rabb’im! Huzurda duruyom!
Kendimi tutamıyom, eli coşturuyom!
Nefisleri moto'm ile uçturuyom!..
Kuryeyim hayatta, işim koşturmaca!

     Rıdvan Üzel

 

 

DUYGU DAMLASI

 

 

GÜLLÜ DEDE: Görevim gereği Trakya’daki İhlas mağazalarını ve diğer birimlerini ziyaret ediyorum. Birkaç gün önce Çorlu’daki mağazaya uğradım. Sohbet ederken az ötede vazodaki güller dikkatimi çekti. Bu gonca güller çok güzeldi ve hafif solmaya başlamışlardı. Mağazada görevli Arzu ablamız, benim ilgilendiğimi görünce güllerin hikâyesini anlatma ihtiyacını duydu:

 

Bundan iki üç ay kadar önce idi. Mağazaya yaşlı bir amca geldi ve Türkiye Takvimi sordu.

 

“Bu sene geç kaldım, sizin takvimden edinemedim. Ben o takvimi hakikaten çok seviyorum. İçinde ne güzel dinî ve ahlaki bilgiler var. Hele evliyaları ve âlimleri okudukça kalbim ferahlıyor. Varsa, kaldıysa bir tane alayım.”

 

Dede âdeta yalvarıyordu. Elimizde hiç kalmadığını söyleyince çok üzüldüğünü anladım. “Nihayet bir takvimdir, bu kadar önemsemeye değer mi?” diye düşünürken mağazanın duvarında asılı olan takvim aklıma geldi, onu alarak poşete koydum ve dedeye hediye ettim. Dedenin yüzünde güller açtı. Dualarla ve teşekkürlerle ayrıldı. İşte o dedemiz arada bir uğrar ve her seferinde bize gül getirir. Vazodaki gülleri de o getirdi. Güller solmaya başladı ama yakında yine getirir. 

 

Ocak, şubat aylarında takvim soranlar oluyor. Bu takvimin müdavimleri olduğunu ve her sene edindiklerini biliyoruz. Ama bizim Güllü Dede gerçekten âşık olmuş. [Hakkı Dinç]

 

 

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.