Muhafazasını hedeflediğimiz değerlerden biri de neslin korunması olmalıdır. Nesli korumak ve devam ettirmek çocukları sağlıklı ve uygun şartlarda bakıp büyütmek daha da önemlisi onlara nitelikli bir eğitim vermekle mümkün olacaktır.
Çocuğun hayata hazırlanması, ihtiyaç duyduğu insani ve ahlaki erdemleri kazanması, dinî ve sosyal yükümlülüklerini öğrenmesi ve ileride bunları uygulaması özellikle ebeveynin bu yönde harcayacağı çaba ile mümkündür. Onların eğitim ve terbiyelerine bir “imtihan” ciddiyetiyle bakmak ve onları yaşadığımız çağın zararlı alışkanlıklarına karşı korumak, neslin güvenliği açısından önemli bir sorumluluktur.
Günümüzde çocuk ve gençliğe yönelik sigara, uyuşturucu, alkol, kumar ve internet bağımlılığı gibi tehditlere karşı toplumun her kademesinde etkin bir mücadelenin sürdürülmesi zorunludur. Önce aile sonra da toplum, neslin maddi bakımdan korunması kadar manevi bakımdan da desteklenmesine özen göstermelidir. Ayrıca evlatlarımıza bir birey olarak saygı duymak, onların kendi saygınlıklarını kazanmalarına da önemli katkı sağlayacaktır.
Gençlik, geleceğin tohumudur. Bu tohumun özüne bakarak yarınımız hakkında bir fikir sahibi olmak zor değildir. Çünkü gençlerimiz, maddi-manevi bütün varlığımızı teslim edeceğimiz vârislerimizdir. Milletlerin istikbali, geleceği, yetişmekte olan genç nesillere bağlıdır. Eğer gençler ihmal edilecek olursa bütün bir milletin hayatı tehlikeye girer, geleceği karanlık olur.
Gençler çok kıymetli ve meyve vermeye müsait bir fidana benzerler. Gelişip olgunluk devresine ulaşıncaya kadar devamlı bakım ve kontrol etmek, onların terbiyesi ile meşgul olmak ve onlara iyi fikirler aşılamak gerekir. Onlar insanlık meziyetinin, yurt ve millet sevgisinin, dinî ve millî geleneklerimizin birer sembolü olarak yetiştirilmelidir.
Millî karaktere sahip bir nesilden hiçbir zaman tehlike gelmez. Tehlike, millî ruh ve dinî inançtan uzak, başka milletlerin uydusu hâline gelen yabancı ideolojilere kurban olan nesilden gelir. Gençlerini iyi yetiştirmeyen milletler, huzursuzdur. Anarşi ve terörün kıskacından kendilerini kurtaramazlar. Bu toplumlarda, sevgi, güven ve kardeşlik bağları kopar.
Nurettin Bozan-Eskişehir
Belli mi kimlerin ne olacağı,
Tavşanı küstüğü dağda buldular.
Viran edip, yıktı gitti ocağı,
Bülbülü bozulmuş bağda buldular.
Ah etme kadere, kaçılmaz ondan,
Ekmek su misali, geçilmez ondan,
Kimi nadan olur, kimisi handan,
Rızayı bal ile yağda buldular.
Müstakim üzere seyreyle yolu,
Yoldan çıkanların hüsrandır hali,
Bezm-i elest günü demişti belî,
İnsanı sözünden maada buldular.
Gıyabî söyle de kurtul derdinden,
Yedi düvel konuşsa da ardından,
Yürek taşınınca gönül yurdundan,
Bedeni başka bir çağda buldular.
Mustafa Özkahraman
PAYTONLAR: Osmanlılar zamanında insan taşıyan arabalara genellikle kupa adı verilirdi. Sonradan hinto, talika, katip odası, lando isimleri de verilen arabalar yapılmıştı. Lando ve kupalarda oturulacak yerler tamamen kapalıydı. Paytonlarda ise arkadan öne doğru yarıdan fazlasını örtecek şekilde körükler vardı. Seyis denilen sürücülerin ön kısımda oturduğu yer daha yüksektir. Seyislerin iki yanında gece kullanıldıkları zaman yakılan iki fener bulunurdu. Zarafeti, atların bakım ve süsleriyle uzun zaman eski devrin sembolü olan paytonlar, otomobiller çıkınca yavaş yavaş ortadan kalktı. Yirminci asrın ikinci yarısına kadar Anadolu’da pek yaygın olan paytonlar, günümüzde çeşitli turistik yerlerde gezi için kullanılmaktadır.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...