Tercihler ve ihtimaller: Çoğumuz bazı şeylerin değerini çok geç anlıyoruz. Farklı seçimler ve farklı sonlarla. Bir insan aile sevgisinin değerini, ailesini kaybettikten sonra anlar, hiç ailesi olmayanlar ise doğuştan kalbinde olan boşluktan anlar. Bazılarımız bilerek sigara içer, bazıları genetik faktörlerden akciğer kanseridir. Bu iki kişinin tek ortak yanı nefes darlığıdır. Biri kendini maruz bırakır, birisi kaderine boyun eğer. Birisi sigara nefesini kesince, nefesinin değerini anlayacak ve üzülecek, diğeri nefesinin değerini bilmesine rağmen kaybettiği için üzülecek. Bazı kişiler dertsiz olmasını Allah'a bağlayıp dinine daha çok bağlanacak bazı kişiler ise hayatını boş geçirip hayatı sarpa sarınca hasta yatağında dua etmeye başlayacak. Bazılarımız okumanın değerini bilmeyecek ve ailesinin çabasına rağmen okulu bırakmak için çabalayacak, bazıları ise ailesine rağmen okumak için kan ter içinde çaba gösterecek. Bunun sonucunda ne olacağını ikimiz de iyi biliyoruz. Herkes kendi tercihinin sonucuna katlanacak.
Doyumsuzluk: İnsanoğlu doyumsuzdur. Bu her zaman böyleydi. Herkes bazı zamanlar dünyadan çekip gitmek istiyor. Evden çıkmak ve bir daha dönememek. O kapıyı yüzlerine kapatıp bir daha asla açmamak. Bir dinî inanca sahip olmamasına rağmen başına gelenleri kabullenip yaşamaya devam edenler, kendini dinî inançlara bağlayıp hayatını sürdürenler, evde kalırsam “belki düzelirler” diyenler ve gerçekten her şeyi "belki" kelimesine bağlayarak yaşayanlar... Aslında herkes daha fazlasını istiyor. İnsan bir kere mutluluğu tadınca geri dönüşü olmuyor. Mutluluğu tatmış olanlar daha fazlası için bu dünyada, her ne kadar umutsuz gözükseler de içlerinde bir kıvılcım onları zorluyor. Mutluluğu hiç görmeyenler zaten o evi en başta hiç kimseye bakmadan terk etmeyi başaranlardır.
Gerçekler kadar bahaneler: Sinirliyken söylenen her cümle, sakinken düşünülmüştür. Kimse gurursuz değildir ama herkesin zaafları vardır. Hayat böyle akıp gider: Herkes bir zaafını bahane eder ama herkes, yaptıklarının bir bahanesini mutlaka bulur. Kimse hatasını kabul etmez. Kimse kendine “gurursuz” dedirtmez ama aslında herkes bir şekilde gururunu çiğner. Bazıları arkadaşlarına susar, bazıları sevgililerine; bazıları da her hatasına göz yuman ailesine…
Semanur Özdemir
Uzun bir hayatın vardır zannetme
Küçücük yaşında ölenler de var
Dünyaya dalıp kulluğu terk etme
Bir top kefen ile göçenler de var.
Boyuna posuna bakılır sanma
Daha ben çok gencim sözüne kanma
Dünya malı için ah edip yanma,
Malını geride bırakanlar var.
Rütbe ve şanın yaramaz işine
Ansızın elveda dersin eşine,
Kabir hayatı ki gelir önüne,
Bir varmış bir yokmuş olanlar da var
Belki bir sohbette anılır ismin
Gözlerde canlanmaz yok olur cismin
Birkaç değersiz eşyan bir de resmin
Bir eser koymadan gidenler de var
Âdem der ki; güvenme gençliğine
Azrail bakmaz civanmertliğine
Ebedî istirahat çiftliğine
Dünyaya doymadan konanlar da var
Âdem Akarsu
Kızımın yazısı: Ey Kudüs! Neredesin? Nerede o eski hâlin? Nasıl da yalnız kalmışsın… Nasıl da sessiz… Şimdi, düşünebilenler senin için direniyor. Düşünemeyenlerin ise akıllarına bile gelmezsin. Oysa orada çocuklar ölüyor. Orada kadınlar, hatta bebekler… Bazılarının umurunda bile değilsin. Ama bize düşen sadece “şu öldü, bu öldü” demek değil. Bize düşen; onların niçin öldüğünü ya suçsuz yere ya da onurlarını, sabırlarını korurken can verdiklerini herkese duyurmak. Ve en önemlisi, onlara bunu yapanların hesapsız kalmayacağını tüm dünyaya ilan etmek! Bize düşen, Kudüs’ün bizim olduğunu, Müslümanların olduğunu haykırmak! [Meryem]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...