Şems-i Tebrizî'nin şehri

A -
A +

Şems-i Tebrizi hakkında bir kitap okurken dikkatimi çekti de Tebriz, sanki Anadolu’dan bir şehir gibiydi... Tarih boyu nice kavme tanıklık etmiş, asırlardan günümüze öneminden hiçbir şey kaybetmeden süzülüp gelmiş… Ama bizim için en çok da Şems’e unvan olmuş… Öyle ki Şems için oluşmuş, onun için yaşamış, yaşatılmış… Sonra da ona isim olmuş, soyadı olmuş, unvan olmuş bir şehir…

 

Elbette bir zamanlar…  Şimdi Doğu Azerbaycan eyaletinin başkenti… Hâlen belki 3 milyona varan nüfusuyla İran’ın en büyük ikinci vilayeti. Halkı da neredeyse tamamen Azeri Türkçesi konuşuyor. Dahası Türkleri canları gibi seviyorlar. Can diyorlar çoğu kez hitaplarında… Hatta bizimle bir olabilmek ister gibi Türk kanallarını izliyor. Sizin gibi bizim gibi…

 

Neyle mi? Çanak antenle, uydudan ya da…  Sonra da bu filmleri kendi şiveleriyle yorumluyorlar…

 

Öyle sonradan görme dizileri izliyorlarsa da “Tebriz eski Tebriz değil” diyemezsiniz kolayca…

 

Tarihi koklamanız için duruyor âdeta Kapalıçarşı… Gerçekten de tarihî kalıntılarıyla, günümüze uzanan modern parklarıyla ve eskiyi barındıran odacıklardan oluşan müzeleriyle aynı zamanda gezip görmeye doyum olmayan tarihî bir belde... Gerçi İstanbul gibi “bin kocadan arta kalan bive-i bakir” sıfatını alamamış ama Perslerden başlayıp Moğollara… Sonra bir zaman Selçuklulara… Bir dönem Safevî hanedanına ev sahipliği yapmış… Hiçbir güzelliğinden hiç eksiltmeden… Bugün bile Tebriz Pazarında 7000’den fazla dükkân, 20’den fazla küçük çarşı ve kervansaray sizi eskiye götürmek üzere bekleşir gibidir öbek öbek…

 

Ve Tebriz… Bu hâliyle dahi Doğu’nun en önemli alışveriş merkezlerinden biri sayılır.

 

Tebriz Pazarı’nda halı kilim, baharat, incik boncuk aklınıza ne gelirse Doğu’ya özgü birçok şey bulursunuz. Ama Şems-i Tebrizi’yi? İşte onu orada bulmak artık imkânsız… Artık Şems, Tebriz’de değil… O, neredeyse 800 sene öncesinde âşıkın maşuka kavuşması için “Ver elini Anadolu” demiş ve yollara düşmüş… Ne zaman mı? Yapraksız tarihler 1240’lı yılları gösterdiği zaman… Niçin "Tebrizî" diye anılmıştır; Tebriz’de doğduğu için…

 

     Sinan Karamanlı-Konya

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

          AKRABA

 

 

 

Bunu bana çektiren akraba mı akrep mi,

 

Bu zulüm bu eziyet bir gün gelir biter mi?

 

 

 

Akrabadır atamazsın sabır gerektir sana

 

Olgunlaşmak istiyorsan sabreyle her insana.

 

 

 

Her problem çözülür tatlı dil güler yüzle,

 

Düşman olan dost olur, yanında olur sizle.

 

 

 

Bazıları çekilmez, zulmeder amma lakin

 

Cezası mutlak gelir, olursak bizler sakin.

 

 

 

İhmal etmem diyor Hak, ancak imhâl ederim

 

Haksızlık edenlere mutlak ceza veririm.

 

 

 

Kuluz imtihandayız zalim mazlum olacak

 

Cennet de cehennem de elbet bir gün dolacak.

 

 

 

İslamiyet ölçüdür, öğrenip yaşayalım,

 

Dünyada ahirette sonsuz huzur bulalım.

 

 

 

Hem sabır hem de şükür dinimizin tamamı

 

Kızmak değil bu zaman, acımanın zamanı.

 

 

 

     Alaaddin Erdoğan

 

 

 

 

 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

 

II. BÂYEZİD HÂN'IN VEFÂTI

 

Sultan II. Bâyezid Hân, 1447’de doğup 26 Mayıs 1512’de vefat etti. 8. Osmanlı padişahıdır. Babası Fatih Sultan Mehmed Hân, annesi Emine Gülbahar Hatun’dur. Yavuz Sultan Selim Hânın da babasıdır. 31 yıl padişahlık yapmıştır. Sultan II. Bayezid Hân, İstanbul’da 1501-1505 yılları arasında yaptırdığı Bayezid Camii’nin açılışında hazır bulundu. Bizzat imam olarak namazı kıldırdı.

 

Devrinde ülkenin birçok yerinde okullar, hastaneler, câmiler, medreseler kuruldu. II. Bayezid Hân tahta geçtiğinde 511.000 km2’si Asya’da, 1.703.000 km2’si Avrupa’da olmak üzere toplam 2.214.000 km2 olan imparatorluk toprakları, vefatında yaklaşık olarak 2.375.000 km2 idi. Oğlu Yavuz Sultan Selim Han 8 yıl gibi kısa bir sürede 3 kat büyütmüştür. Toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.