"Seneye de giyersiniz..."

A -
A +

Şehrin en bilindik "bit pazarı" adlı çarşısında anneler önde biz iki arkadaş arkalarında el ele onları takip ediyoruz. Burnumuzda tütün, kaçak çay, esans ve baharat kokularının karışımı...

 

Acıkıyoruz. Elimize birer kazan simidi tutuşturuluyor. Simitçinin onca simitleri tepsiyle başının üzerinde nasıl taşıdığının, yediğimiz simitlerin yere düşürülme ihtimalinin kritiğini yapıyoruz. “Amaaan boş ver çok lezzetli” deyip yiyoruz.

 

Ara ara burnumuza gelen tantuni kokusunu içimize çekiyoruz. “Ismarlar mı?” diye bekliyoruz. Teklif yok. Simit yemeye devam... Bir ayakkabı mağazasına giriyoruz siyah, sade erkek ayakkabısına benzettiğimiz okul ayakkabısı denen ayakkabılardan bir çift alıyoruz. Yani alıyorlar. Bize soran yok. Mağazadan çıkıyoruz yürüdükçe ayakkabı ayağımızdan çıkıyor. "Bunlar büyük" diyoruz. O meşhur anne sözü bit pazarında yankılanıyor: "Seneye de giyersiniz..."

 

Çantalarından peçete çıkarıp basıyorlar ayakkabı içine. Hiç yapmasalar daha iyiydi. Söylene söylene kol kola arkalarından yürüyoruz. Buranın adı neden bit pazarı? “Bunlar bitli mi yoksa, hadi bize de bit bulaşırsa sinek ilacı sıkıp poşet geçirirler kafamıza aman ha bit deyip çağırmayalım” diyoruz...

 

Sıra geldi okul formasına. Gri etek deniyoruz. Boyu bileklerimize kadar. Üst desek üç beden büyük. Hele eşofmanlar şalvardan hallice. Bizde çıt yok. “Bizi niye getirdiler ki?” diyoruz. “Kendileri deneyip alsalardı.” Bunları birbirimize fısır fısır söylüyoruz. Dilimiz kuruyor. Su istiyoruz. "Sabredin çocuğum" sözünü işitiyoruz. Sabredelim madem. Napalım? Kendimizi yere mi atalım? Nihayet kırtasiye sırası geliyor ve istediğimiz kalem ve silgiyi alabiliyoruz. Silgilerin battal boy olmadıklarına seviniyoruz. Yoksa “seneye de kullanırsınız” diye onu seçerlerdi kesin, diyoruz...

 

Elimizde poşetler, dişimizde kalan küncü (susam) tanesi, yorgun ayaklarımız, sevinçten pır pır eden yüreğimizle birlikte otobüsteki yerimizi alıyoruz...

     İlknur Şahin
 
 
 
ŞİİR
 
     ŞİŞE GALASI
 
Şişede durduğu gibi durmuyor.
Yıkıyor yuvayı, yere batası.
Cümle âlem boşa figan etmiyor,
Bütün kemliklerin ağa babası.
 
Azı da bir, çoğu da bir haramın,
Şişeye anlatma derdin, meramın,
Kime derman olmuş, var mı cevabın?
Dünyalık zevklerin, en maskarası.
 
İnsanlıktan çıkar, insanım diyen,
Akıl almaz işler, onulmaz uyan,
Dertlinin derdini vardır bir duyan,
Kendini kandırır, her fukarası.
 
Serhoş eder aklı, adı üstünde,
Akıl eden farkına varır aslında,
İçen, eserini bulur neslinde,
Açılır dostlarla her dem arası.
 
Gıyabî uzak dur damla da olsa,
Kapılma dünyaya, sarılma hırsa,
İçenin gecesi tozpembe olsa,
Gündüzü genelde yüzün karası.
 
     Mustafa Özkahraman
 
 
DUYGU DAMLASI
 
ÜMİTSİZ OLMAMAK...
“Allahü teâlâ, kullarına karşı çok merhametlidir. Kullarının günahlarını affetmek için sanki bahane arar. Allahü teâlâ, şefkat ve merhametinin doksan dokuzunu ahirette biz günahkârlara ayırmıştır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerimde yemin ediyor, eğer diyor tövbe ederseniz, vallahi onu mutlak affedici bulursunuz. Sure-i Hud’da Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Tövbe ve istiğfar ederseniz, imdadınıza yetişirim.” Onun için her gün ve gece tövbe ve istiğfar etmeli. Hadis-i şerif: “Ümmetim ahirette azap görmez. Onlara Cenâb-ı Hak, dünyada, her türlü derd ü belayı verir ki ahirete bir şey kalmasın.” [Mustafa Beşdere]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.