Bugün bilgi çağında yaşıyoruz ama hikmet suskun. Konuşan çok, bilen az. Herkes fikrini söylüyor ama çok azı o fikrin altını doldurabiliyor. Her yorum kıymetliymiş gibi sunuluyor; oysa çoğu, ilmin süzgecinden geçmeden hükme dönüşüyor.
Hayatta bilmek başka, anlamak başkadır. Görmek bir şeydir, idrak etmek başka. Nice göz vardır ki sadece bakar ama göremez. Nice zihin vardır ki bilgiyle doludur ama derinlikten habersizdir.
Asıl felaket işte burada başlar: Cehaletle konuşmak değil; cehaleti bilmeden, bilge gibi söz söylemek.
Nitekim Peygamber Efendimiz buyurur: “Müminin ferasetinden sakının, çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsir 15)
Ama bu nur, her kalpte yanmaz. Feraset, sadece sezgi değil; tevazu ile beslenen, gözlemle pişen, hikmetle yoğrulan bir bakış biçimidir. Sadece bilgiyle değil; dikkatle, edeple ve sabırla yoğrulur.
Bugün, sustuğu için mahcup olan ama konuştuğunda gerçek anlamı inşa edebilen insanlara ihtiyaç var. Herkes her şey hakkında konuşuyor, ama çoğunun cümlesinde fikir değil, sadece yankı var. Bilgi değil, hikmet noksan. Ses değil, mana fukaralığı çağındayız.
Feraset, hazırcevap olmak değil; doğru vakitte, doğru yerde, doğru sözü söyleyebilmektir.
Taklit, bilgiye benzeyebilir ama hikmeti asla taklit edemez. Bilgi ezberlenir, hikmet ise ancak yaşanır. Feraset, kalbin ilmidir; şekille değil, niyetle işler.
Son söz: “Gerçi âlemde çoktur cahil, cehlini bilmemek durur müşkül.” Cehalet bir eksikliktir ama fark edildiğinde telafi edilebilir. Fakat cehaletini bilmeyen, üstelik bunu hikmet sanıp başkalarına rehberlik etmeye kalkarsa; işte o zaman toplum sapar, feraset susturulur, hezeyan alkışlanır.
Dua edelim: Rabbim! Bizi hikmetle bakanlardan, ferasetle konuşanlardan, sustuğunda bile kalpten öğretenlerden eyle. Âmin...
Selman Devecioğlu
ŞİİR
“Esselatu hayrun minen nevm” ile,
Uyanıp temeli at sen namazla.
Güne başla nefse vurarak sille,
Şeytanı laine çat sen namazla.
Fâni handa yoktur ebedî kalış,
Dünya kadar ahret için de çalış,
Bak öğle zamanı beş vakit alış,
İman lezzetini tat sen namazla.
Namazdır rızaya erişin akdi,
Sıradaki vakit ikindi vakti,
Davete uyanlar günahı yaktı,
Gönlüne huzuru kat sen namazla.
İslamiyet'e göç var akın akın,
Müminsin sen haddi aşmaktan sakın,
Bir akşam zamanı kıyamet yakın
Vazifeni eda et sen namazla.
Durmuş diyor namaz vardır özünde
Zammı sure olsun kıyam sözünde
Yatsı vakti uyku olsa gözünde
Allah'a sözünü tut sen namazla.
Durmuş Tunacık
KANTARON: Türkiye’de yetiştiği yerler: Trakya ve Anadolu. Haziran-eylül ayları arasında pembemsi, beyaz renkli çiçekler açan, nemli çayır ve orman kenarlarında rastlanan 15-50 cm boyunda, iki yıllık otsu bir bitki. Küçük kantaron veya kırmızı kantaron olarak da bilinir. Bitkinin gövdeleri tüysüz ve diktir. Yapraklar sapsız ve karşılıklı, oval şekilli ve uçları sivridir. Pembemsi çiçekler dalların ucunda durumlar yapar ve çiçekler genellikle saplıdır. Çiçekler beş sivri dişli ve tüpsüdür. Meyveleri silindir şeklinde bir kapsüldür. Çok fazla sarımsı-esmer renkli tohumları vardır.
Kullanıldığı yerler: Çiçekli bitki çiçek açma zamanında toplanır, demetler hâlinde bağlanıp gölgede kurutulur. Bitkide şekerler, reçine ve acı maddeler vardır. Çayı kuvvet verici, iştah açıcı ateş düşürücü ve hazmı kolaylaştırıcı olarak verilir. İyi bir ilaçtır. Doktorunuza danışınız.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...