Toplumumuzda yanlış bir algı oluşmuş. Ne kadar sosyal medyada var iseniz o kadar görünürsünüz(!) Görünmek, fark edilmek için veya bir işle meşgul iseniz onu paylaşmanız bekleniyor. Eğer paylaşmıyorsanız bunun aksi düşünülüyor. Gezmiyor, bir şey okumuyor, herhangi bir işle iştigal etmiyorsunuzdur... İnsanlara bunu servis etmediğiniz için size bir etiket, bir konum belirleyemiyorlar(!) Hâlbuki tam tersi değil midir? Meşgul olan insan bunu paylaşmaya vakit bulamaz.
Paylaşmak ona göre görünür olmak değildir. O aksine yaptığı işin, erbabı tarafından fark edilmesini ister. Yakasında etiketle dolaşmaz. İnsanların ona konumu itibarıyla ayrıcalıklı davranmasını istemez. Bunlar kulağa garip gelebilir. Çünkü günümüzde çarklar tam tersine işliyor. Hangi meslek, hangi hobi ile meşgulseniz en iyisi(!) olduğunuzu kanıtlamak için kendinizi sosyal medya kanallarında ispatlamanız bekleniyor. Aksi takdirde yaptığınız işin mahiyetine bakılmıyor bile... Bu sefer ehliyetsiz insanlar piyasada kol geziyor. Çakma sağlıkçılar, bol keseden zayıflama tavsiyeleri veriyor. Çok bilgili(!) anneler, diğer annelere güya tavsiye adı altında her saniye nereye gidip neler yaptığını paylaşıyor. Böylece toplumda niteliksiz ama "etiketli" tipler türüyor...
Yazar isen paylaş, doktor isen tavsiye ver, aşçı isen yemekleri paylaş. Zorunlusun kardeşim. Yoksa seni bu piyasada görmeyiz sana doktor demeyiz, yazar demeyiz vs. vs... Haaa bir de işin içyüzü var. Eğer sosyal medyada görünür değilseniz çoğu yayınevi dosyanızı bile okumaz. Ama eğer bir fenomen iseniz bütün yayınevlerinden kitap çıkarabilirsiniz. Çünkü "etiketlisiniz." Siz bunu hak ettiniz(!) Tabii geceleri uykusuz binbir emekle yazılan romanlar, denemeler editörlerin maillerinde birikedursun...
Belki bir gün sen de "etiketli" olursan maile bile gerek yok dostum, direk köprüden geçiş:) Eskiden “her yerde bir dayın olacak” denirdi. Yüksek makamda bir tanıdığın varsa sevinilirdi. Şimdi ona da gerek yok, fenomen ol yeter, sana bütün kapılar açılır... Emekçi emekleye dursun, "etiketli" business class uçmaya devam... İyi uykular efendim...
Âmine Kübra Salar
ŞİİR
Odada asılan resmime bakıp
Sevgilim üzülüp ağlama sakın,
Elinden mendili yere bırakıp
Hıçkıra hıçkıra ağlama sakın.
Ne yapalım canım kader ayırdı,
Eninde sonunda bu olacaktı,
Kavuşmak tezkere almaya kaldı,
Kavuşuruz bir gün ağlama sakın.
Seninle baş başa sohbet ederdik,
Bütün gezmelere birlik giderdik,
Mutluluktan sevinirdik gülerdik,
Yine güleceğiz ağlama sakın.
Seni bir an bile unutmadım ki,
İsmini dilimden bırakmadım ki
Senden ayrılalı hiç gülmedim ki
Benim bu hâlime ağlama sakın
Biliyorsun gülüm seni severim,
Aklımdan gitmiyor eski günlerim,
Hep sana özlemim sana hasretim,
Asker sevgiline ağlama sakın.
Girersin odaya odamız bomboş,
Beni görmeyince olursun bir hoş,
Süleyman diyor ki haydi bana koş,
Uzat kollarını ağlama sakın.
Süleyman Usta-Espiye Giresun
MUKADDES EMANETLER: Mukaddes Emanetlerin Osmanlı Devleti’ne geçişi Yavuz Sultan Selim Hanın 1517 tarihinde Mısır’ı fethedip halife ünvanını aldığı sırada olmuştur. Yavuz Sultan Selim Han, Kahire’ye girdiği zaman, halife el-Mustansır billah’ın muhafazasında bulunan ve daha önce Bağdat’tan Hülâgû’nun elinden kaçırılan Mukaddes emanetleri teslim aldı. Ayrıca Mekke-i mükerreme şerifi Ebü’l-Berekat’ın oğlu Ebû Nümeyya ile gönderdiği mukaddes emanetleri de teslim alarak İstanbul’a gönderdi. Mısır’dan getirilen ve Suriye, Filistin, İran’dan toplanan diğer emanetler ve teberrükat eşyası da önce iç hazineye kondu, sonra has odaya alındı. Hırka-i saadet dairesi kurulunca, bunların saklanması ve bakımları özel usule bağlandı. Yavuz Sultan Selim Han, Mukaddes Emanetlerin muhafazasını kırklar diye bilinen Hasodalılara vermişti. Kırk kişiden meydana gelen Hasodalılar, Hırka-i saadet dairesinde nöbet tutar, burada devamlı Kur’ân-ı kerim okurlardı.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...