Sudan mevzulara bugün de devam edeyim... Kırılmıyoruz ama değil mi buna? Belki de suyun derdi bize bir şey hatırlatmak: Hayatta hiçbir şey tamamen kontrolümüzde değil. Biraz akışa bırakmayı bilmek gerek.
Bunu ben değil, yıllardır akan sular söylüyor. Şehirlerin suyla küsmesi dünyanın en büyük ayrılık acılarından biri. Bir şehre gidiyorsunuz… Bir bakmışsınız, eskiden ortasından dere geçen mahalle şimdi otopark olmuş. Eskiden insanların buluştuğu çeşme kapatılmış. Bir zamanlar çocukların ayaklarını soktuğu dere betonla örtülmüş.
İşte o an şehir size fısıldar:
“Ben eksildim…”
Su kaybolunca şehir susuyor. İnsan da susuyor. Çünkü su sadece içtiğimiz bir şey değil; bizim geçmişimiz, hatıramız, yürüdüğümüz yolun altındaki ses. Su olmayınca, sanki şehir nefesini tutmuş bekliyor gibi. Suya erişim dediğin şey aslında adalet meselesi.
Ben hep şuna inanırım: Bir şehirde suyun kimlere ne kadar ulaştığı, o şehrin vicdanını gösterir. Kıyılarını halka kapatan şehirlerin yüzü gülmez. Derelerini sadece zengin sitelere manzara yapan şehirler huzur bulmaz. Su herkesindir. Öyle olmalıdır. Su hakkı parayla, güçle, bağlantıyla ölçülemez.
Suya erişim eşit değilse, şehirde bir yerlerde adalet eksik demektir. Suyun huzur verdiği yerde insan da huzur bulur. Nehir kenarında yalnız yürüyen bir insan gördüğünüzde onun derdinin ne olduğunu bilmenize gerek yoktur. Dertli de olsa, dertsiz de… Su ona iyi geliyordur. Bu yeter. Çünkü su insanın içindekini çalkalar, berraklaştırır. Akan suyu izlemek, kendi akışımızı dinlemek gibidir. Durgun suyu izlemek, kalbimize ayna tutmak gibidir. Biz, suyu unutarak aslında kendimizi unutuyoruz.
Son söz: Su bizim hikâyemizdir. Belki de tüm mesele şu: Suyu korumak, geleceği korumaktır.
Selman Devecioğlu
Anadolu’m
Sevdayla bezenmiş şu can yurdumun
Düşündüm şöyle bir neresi güzel?
Bir uçtan bir uca Anadolu’mun
Buram buram kokan, yöresi güzel...
Çam, kekik kokulu orman havası
Zirvede yaylası, düzde ovası
Türlü balıkların elvan yuvası
Gölleri, ırmağı, deresi güzel…
Baharla birlikte karın erisin
Yemyeşil zirveni kekik bürüsün
Sırtında kepenek, güder sürüsün
Çobanın başında beresi güzel…
Ah yurdum!.. Yüreğin neleri gizler?
Bellidir yüzünde asırlık izler
Kuşatmış üç yanı engin denizler
Koynunda denize giresi güzel...
Sırları gizemli uslu dağların
Zirvesi dumanlı puslu dağların
Rengârenk çiçekle süslü dağların
Yurdumu kuşatan sırası güzel…
Meftunum; dostlarım, katılın siz de
Anlatın yurdumu bir iki sözde
Köz olun gönülde, yaş olun gözde
Çamların künarı, çırası güzel…
Künar: Çam fıstığı
Kadir Çetin-Nazilli
DUYGU DAMLASI
DOSTA HASRET: Bir terzi makasının kumaşında yazıyordu Osmanlıca harflerle: "Her elini sıkanla dost, her canını sıkanla düşman olma", "Dost acı söyler" derler çünkü gerçekler acı gelebilir. Lakin insan da doğayla özdeştir. Artık her şeyin turfandası hormonlusu yapayı çıkmaya, doğal olanı bulunmamaya başladığı gibi doğal anlamda insan bulmak arkadaş bulmak da hele hele dost bulmak da hayli zorlaştı... O hâle geldi ki: "İnsanoğlu hilebazdır kimse bilmez fendini/Her kime iyilik etsen koru ondan kendini" denilen süreci yaşıyoruz... Eskiden de bir dost aramışlar gün akşam olmuş bulamamışlar! Gerçek dostların ardından "Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen" diye sayıklamışlar. "Sensiz dünya malını n'eyleyim" demişler dosta...

