Epey zamandır Gazze’deki zulmün biteceği umudumuzu dile getiriyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’ın NATO’da yaptığı görüşme sonrası yaşanan gelişmeler, bu beklentimizi teyit etmekte.
Trump “Haftaya ateşkes olabilir” derken, daha önce Hamas ile ABD arasında uzlaşılan Gazze’yi bölge ülkelerinden teşekkül eden bir konsorsiyumun yönetmesi fikri, İsrail medyasında da dillendirilmeye başladı.
Plana göre, Gazze’ye saldırılar iki hafta içinde bitecek, Hamas liderleri başka ülkelere gönderilecek, rehineler serbest bırakılacak ve İsrail, gelecekte iki devletli çözümü kabul edecek.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, NATO dönüşü “Çözüm önerilerimizi Trump’a aktardık, olumlu yaklaştı. Gazze özgür olacak ve özgürce yaşayacak” sözleri sonrası aylardır aç ve susuz milyonlarca Gazzeliye gıda yardımları da ulaşmaya başladı.
***
Daha geçen hafta bile “Netanyahu gidici” dediğimiz için üzerimize çemkirenleri, Trump’ın ikircikli politikasını gerekçe göstererek, hayal gördüğümüzü zannedenleri bir kenara koyuyorum…
Zira onlar, El Kassam’ın İsrail’e planörlerle girerek (!) yapmalarına izin verilen 7 Ekim saldırılarının yanlış olduğunu, İran tarafından (İngiliz parmağını da göz ardı etmeyelim) tuzağa düşürüldüklerini, bunun Gazze için kıyım ve felaket getireceğini söylediğimizde de aynısını yapıyorlardı.
İran’a toz kondurmuyorlardı…
Hatta İran’ı kahramanlaştırıp, tuzağa düşmeyen kendi ülkelerini, kendi devletlerini, yani Türkiye’mizi hedef alıyorlardı (!)
Nitekim aynısını Suriye devriminde de yaptılar. Türkiye’nin desteklediği muhalif grupların zaferini, İran’a alan kaybettirdiği için çıldırırcasına eleştirdiler.
Hep söylerim, Türkiye’de problem sadece Batı’nın mankurtlaştırdığı mandacılar değil, bunlar da ayrı vakıa…
Kendileri, hep bir ağızdan, İsrail’in, Gazze’ye adım atar atmaz tünellerde boğulacağını savunuyorlardı.
Gönül elbet öyle isterdi ama, sonuç ne oldu?
Dost acı söyler; keşke yanılsaydık…
630 gündür dünyanın en acımasız, en vahşi, en kirli soykırımına içimiz kanayarak şahitlik ettik.
Sayabildikleri cenaze sayılarına bakarsanız Gazze’de 56 bin kişi katledildi ama bu sayıların da gerçekçi olmadığına her zaman dikkat çektik.
Nitekim Harvard Üniversitesinden İsrailli profesör Yaakov Garb’ın hazırladığı rapora göre, Gazze’de 377 bin kişi kayıpmış, bunların 185 bini çocukmuş.
Düşünün, 7 Ekim 2023 öncesi Gazze’de 2,3 milyon insanın yaşadığı söyleniyordu, doğruysa şimdi bu nüfus 1 milyon 800 binlere düşmüş; -ki, bazı BM raportörlerine göre kayıp sayısı 400 binin de üzerinde.
Yüzde 90’ına yakını, insan kemiklerini bile buharlaştırabilecek çapta ağır bombalarla yok edilen binalarda kaç kişi ölmüştür, gerçek sayıda kim tespit edebilir ki zaten!
İşte böylesine ağır bir soykırıma kapı aralayanlar, ABD’ye göstermelik füze fırlatanlardı.
Hamas lideri İsmail Heniyye de Tahran’da en güvenli bölgede şehit edildi.
Neyse ki bu defa ülkemizi, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlıyı paramparça eden ittihatçılar değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi gücünü sadece milletten alan, dünyayı ve hadiseleri doğru okuyarak karar alabilen bir lider yönetiyordu.
Bakın, doğru zaman geldi, Gazze’de vahşetin son bulmasında en kritik rolü üstlendi.
Peki, 7 Ekim’i yaptıranlar, hem kendilerine hem de Gazze’ye ne kazandırdı, ne kaybettirdi?
Bunun bir benzerini Suriye’de de görmedik mi?
Gazze’dekinden daha fazla Müslümanı Suriye’de kıyıma uğratan kimdi?
Suriye’de, Yemen’de bebeklere kıyanların, Gazze’de katledilen bebeklere bizim kadar yüreğinin yanması mümkün müydü?
Meseleye bir de şuradan bakmanızı öneririm;
Şayet -Allah korusun- CIA ve MOSSAD 15 Temmuz işgal girişiminde başarılı olsalardı ve FETÖ elebaşı, İran’daki mevcut rejimin baş aktörü Humeyni gibi Türkiye’ye gelseydi, biz kararlarımızda ne kadar özgür olabilirdik?
Böyle bakınca, daha rahat anlayabiliyor muyuz İran üzerinden olan bitenleri?
Yücel Koç'un önceki yazıları...