Neresinden baksan şerefsizlik!

Sesli Dinle
A -
A +

Çıkan haberlere iddianameyi okuyana kadar temkinli yaklaştım; çünkü yalanı çokça üstümüze boca ettikleri için önce iyice emin olmak istedim.

 

Savcının hazırladığı dosyayı satır satır, tekrar tekrar okuduktan ve elbette bazı araştırmalar da yaptıktan sonra gördüm ki, ortada insanın kanını donduran büyük bir vahşet, rezillik, haysiyetsizlik, şerefsizlik var.

 

Nitekim o gün itibarıyla gazetemizin hem birinci, hem iç sayfalarında iğrenç olaya ‘iddianame çerçevesinde’ yer verdik.

 

Bu tür çirkinlikleri, aile gazetesi olduğumuz için -hangi kesimden olduğu fark etmeksizin- çok büyütmemeye, hatta olabildiğince vermemeye gayret ederiz ki, evde anne-babalar, çocuklarının görmek istemeyeceği bir haberi izah etmeye uğraşmasın, iç dünyaları kararmasın.

 

Lakin bu hassasiyetimizi de bu defalık esnettik, çünkü karşılaştığımız hadiseyi herkesin tüm detaylarıyla olmasa da, ana hatlarıyla bilmesi ve ders çıkarmasında yarar var.

 

***

 

Neyden bahsettiğimi biliyorsunuz…

 

İstanbul’da bir cemaate mensup vakfın başındaki kişinin kızı, 18 sene evvel, henüz altı yaşında iken kendisinden 23 yaş büyük müridi ile güya evlendiriliyor!

 

İslamiyet, reşit olmayan bir kızın “normal evlilik hayatı yaşamasına” izin vermez, iddianamede böyle geçtiği için bu ifadeyi kullanıyorum.

 

Yalnız orada dikkatimi çeken bir husus var…

 

Mağdur kadın, çocukken babasının, o mürit evlerine geldiğinde, kendisini uzaklaştırmak istediğinden bahsediyor bir yerde.

 

Demek ki, sonradan evlendirildiği Kadir İ. isimli müridin kötü niyetini baba biliyor ve kızını önce kurtarmak istiyor.

 

Fakat sonra ne oluyorsa (!) ufacık kızını bir sapığa teslim etmek zorunda kalıyor!

 

O sapık da babasının rızası olduğunu öne sürerek ufacık çocuğa yıllarca tecavüz ediyor.

 

Zannetmeyin ki babayı aklamaya uğraşıyorum…

 

Normalde yapması gereken, küçücük çocuğuna göz diken o şerefsize dersini vermek iken iddiaya göre boyun eğiyor!

 

Böyle bir şeyi niye yaptı, boyun eğmek zorunda mı bırakıldı, yoksa meşru görüp mü kızı verdi, bunu mahkeme süreci aydınlatacak.

 

Baba şimdilik küçük yaşta evliliği yalanlamakla yetiniyor ve “Kızım evlendiğinde reşitti” diyor.

 

***

 

Mahkemeye sunduklarını söyledikleri ve iddiaların aksini içerdiğini belirttikleri belgelerin ne olduğunu henüz bilmiyoruz, yargı süreci başlayınca göreceğiz.

 

Dedikleri gibi çıkarsa, buradan özür dilemeyi de biliriz.

 

Lakin kimse kusura bakmasın, iddianamede yer alan ve bilirkişi raporu ile kabul edilen ses kaydı, her şeyi ortaya döküyor.

 

Genç kadın, çocuk yaşta kendisine yaşatılanları, yıllar sonra sapık kocasını öttürerek bir güzel kayda almış.

 

Aklı kim vermişse vermiş, neticeye bakın siz.

 

Çok da iyi yapmış.

 

Şimdi birileri çıkmış diyor ki, kızın akıl sağlığı bozukmuş, dinden-diyanetten uzak seküler bir hayat yaşıyormuş, o yüzden bunları ortaya döküyormuş falan…

 

Altı yaşındaki bir kız çocuğuna siz yıllarca bu ağır rezaleti yaşatır ve senelerce göz yumarsanız, bugün akıl, beden ve ruh sağlığının yerinde olmasını bekleyemezsiniz.

 

Bunca ağır işkenceyi görüp bir de normal mi kalacaktı?

 

Devam edelim…

 

***

 

Madem mürid, o zaman ufacık bir kızla birlikte olduğunu ses kaydında itiraf eden zanlıya şunu soralım;

 

Sofu ne demek?

 

Dine sıkı sıkıya bağlı, dinin buyruklarına ve yasaklarına tümüyle uyan kimse.

 

Şimdi söyle; reşit olmamış bir kız çocuğuyla ilişkiye girmek zina değil mi?

 

Hem sofuluk, hem sapıklık nasıl bir araya geliyor?

 

Hani nerede dinin emrine uymak, yasaklarından sakınmak!

 

O cemaatler siz sarığın, sakalın altına saklanıp her türlü pisliğinizin üzerini örtesiniz diye mi var, yoksa nefsinizi terbiye edesiniz, dininizi doğru düzgün yaşayasınız, adam olasınız diye mi?

 

“Cahil sofu şeytanın maskarası olur” denilen tam da bu olsa gerek…

 

Dinin şemsiyesi altında adam olmak yerine, dini şemsiye olarak kullanıp sapkınlıklarını gizlemeye çalışanlar, bir taraftan hem o cemaatlere liderlik eden, hem de mürit olan ahlaklı, düzgün insanlara, öbür taraftan da bütün Müslümanlara ve güzel dinimiz İslamiyet’e en büyük zararı veren haysiyetsiz, şerefsiz, alçaklardır.

 

Şimdi bu meselenin öteki boyutlarına bakalım.

 

***

 

Hadisenin yargıya taşınması aslında yeni değil, ilk 2012’de savcının önüne gitmiş.

 

Kız o zaman 14 yaşında.

 

Sekiz senedir zaten birlikte olduğu adamla o süreçte önce nişanlanmış, sonra düğünleri yapılmış.

 

Bu esnada soruşturma da devam ediyormuş.

 

Mağdur Hatice Kübra G. öyle ağır bir baskıya maruz kalmış ki, doğum yaptığı hastanede yaşı 18’in altında çıkınca, ailesinin başvurusu üzerine kemik yaşı tespiti istenmiş. Ona da kendisi yerine 21 yaşındaki bir başka kadın teste sokularak, yine olayın üstü kapatılmaya uğraşılmış.

 

2012 tarihli dosyada itirafları içeren ses kaydı olmadığı, yani küçük yaşta tecavüzü ispatlayan belge bulunmadığı için hadisenin üstü kapatılmış.

 

Nitekim şimdi o savcıya da HSK inceleme başlattı.

 

Görüyorsunuz, gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor.

 

İddiasını ispatlayacak ses kaydını aldıktan sonra hem zorla evlendirildiği tecavüzcüsünden, hem de ailesinden uzaklaşan mağdure, 2020 yılında bu defa elinde kocasına her şeyi itiraf ettirdiği ses kayıtları ile yargıya başvurunca, devlet gereğini yapmış.

 

Genç kadın, henüz iddianame bile yazılmadan hemen çocuğu ile birlikte Kadın ve Aile Bakanlığınca korumaya alınmış ve sahip çıkılmış.

 

Bu esnada savcılık iddiaların doğruluğuna ilişkin inceleme ve takibatı yapıp, bütün taşları yerine oturttuktan sonra da dosyayı mahkemeye taşımış.

 

Olay kamuoyunda duyulunca, bakanlık davaya müdahil olacağını da duyurmuştu malum.

 

Aynı şekilde iktidar kanadından da pek çok isim rezalete karşı durarak, mağdurun yanında olduğunu ortaya koydu.

 

İşte yapılması gereken budur.

 

Mağdur edenin de, mağdur edilenin de kim olduğuna bakmaksızın, suçun karşısında, adaletin yanında yer almak önemli.

 

Şimdi gelelim madalyonun öteki tarafına.

 

***

 

Bu insani değerler, adalet arayışı herkes için “amasız, fakatsız” olmalı.

 

Böyle şerefsizler her kesimden çıkar, sapığın neci olduğuna bakılmaz.

 

Bakın daha önceki gün bir aile doktorunun, dört çocuğu taciz ettiği ortaya çıktı.

 

Sorduk mu; ateist mi, dinli mi, dinsiz mi, mezhebi nedir, kimdir, necidir diye…

 

Sapık sapıktır, aidiyeti bizi bağlamaz.

 

Çocuk gelin hadisesinde de, bütün iddiaları doğru kabul edecek olursak; altı yaşındaki bir çocuğa bunu reva görenler nasıl haysiyetsiz, şerefsiz, ahlaksız ise…

 

Benzer hadiseler kendi çevrelerinde, partilerinde, destekledikleri örgütlerde olduğunda sesi çıkmayanlar da o kadar haysiyetsiz, ahlaksız, şerefsizdir.

 

PKK’nın yıllardır küçücük kız çocuklarını, hatta erkek çocukları dağa kaçırdığı, yakalanan teröristlerin itiraflarından “sadece kızlara değil, erkek çocuklara da tecavüz edildiği” bilindiği hâlde bugüne kadar buna karşı tek kelime laf etmeyenler de onursuzdur, şerefsizdir.

 

40 yıldır bilinen bu tecavüzlere, katliamlara suskun kalanlar; insanlıktan, çocukları korumaktan, tecavüzlere karşı durmaktan asla söz edemeyecek haysiyetsiz, karaktersizlerdir.

 

Meselenin bir başka boyutu daha var.

 

***

 

Mağdurun yanında durmaya, adaletin tecellisini sağlamaya tamam.

 

Peki bunca yıl durup durup, bu meseleyi bugün kamuoyunun gündemine getirmekte hiç şüphe yok mu?

 

2023 seçimlerine altı ay kadar süre kalmışken ve tam da başörtüsü serbestliğine ilişkin Anayasa değişikliği teklifi TBMM’ye sunulacakken…

 

Hazır dosya açılmışken, buna da bakmakta yarar var.

 

Alçakça, onursuzca, haysiyetsizce, şerefsizce tezgâhlanmış 28 Şubat diye de bir tecrübemiz var neticede.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.