Öyle bir devir ki bilen yazmıyor susuyor, bilmeyen yazıyor ve susmuyor

A -
A +

Sosyal medyada kimin sesi fazla çıkarsa oradan yürüyor, ne kadar çok saçmalayabilirsen o kadar çok başarılısın. Mesela tuza kafa atıp eti tuzlayabilirsen ya da eti ne kadar güçlü şamarlarsan o kadar popülersin ya da araba tekerleği gibi hamburger yaparsan...

Evet, bilen susuyor hakikaten, yazmıyor- susuyor ya da günümüz gerçeklerinden bahsedersek yazdırılmıyor, konuşmuyor ya da konuşturulmuyor, yapmıyor ya da yaptırılmıyor. Ne mi oluyor? Gast-ronomi dediğimiz yiyecek ve içecek adına dünyanın en değerli coğrafyasının birikimi, bilgisiz ya da doğru bildiğini zanneden bir topluluğun elinde oradan oraya savruluyor.  
Görsel medya farklı sosyal grupların tekelinde, körler sağırlar birbirini ağırlar durumunda. Devletin yayın organı TRT evlere şenlik! Kendi hâlinde. Kalite kelimesi bir iki dizi ile sınırlı. Çevremdeki insanların yüzde yetmişi NETFLIX izliyor ya da daha marjinal kanallar devrede. Hatta dijital kanallar ağırlıkla tercih edilir oldu. Bu konu resmî işi olan KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI kendine geçmiş yılların emeklerinden ve birikiminden pay çıkarma peşinde. Gastronomi adına şehirlerimizde yapılan etkinliklerin yine büyük çoğunluğu amaç olmaktan çıkmış para kazanmak için araç olmuş durumda. Diyeceksiniz ki bunlardan sana ne ya da bana ne. Keşke bu kadar basit olsa. Çünkü gastronomi, sadece karın doyurmak ya da etkinlikler için mecra değil. Doğumdan ölüme hayatımızın her bölümünde, hayatınızın tam içinde olan belki de tek şey. Kanser vakalarındaki artışın farkında mıyız ya da yanlış beslenmeye dayalı diğer hastalıkların? Siz kaç yayın organında bazı HAZIR ÇORBALAR, KOLALI İÇECEKLER, GOFRETLER, BİSKÜVİLER veya benzer ürünler için zararlı diyebilen yayın gördünüz? Göremezsiniz, bunun adı serbest piyasa. Tamam da sizin bizim sağlığımız, çocuklarımızın geleceği bu kadar mı anlamsız ve değersiz? Madem devletin resmî organları ya da sorumluluktan uzak yayın organlarının umurunda değil bu durum, peki ya bizler neden sorgulamıyoruz? Ülkenin büyük çoğunluğu sigaradan çok ama çok daha zararlı NARGİLE girdabında boğuluyor, ses çıkaran var mı? Hatta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a rağmen korkarım destekleniyor. Ucube yemek yarışmaları, programları (elbette kaliteli olanlar da var, onları tenzih ediyorum), diğer taraftan bütün yayın organlarında saniyede bir zararlı ürün reklamları... Sosyal medya kimin sesi fazla çıkarsa oradan yürüyor, ne kadar çok saçmalayabilirsen o kadar çok başarılısın. Mesela tuza kafa atıp eti tuzlayabilirsen ya da eti ne kadar güçlü şamarlarsan o kadar popülersin ya da araba tekerleği gibi hamburger yaparsan. Kıskanmayın diyorlar. Bu kıskanmak değil, ülkemizin mutfağının düştüğü hâl için çırpınmak. Biliyorum ki bu çırpınmalar çok da anlamlı değil; ama olsun yüreğimiz ferahlıyor. En azından susmuyoruz. Hazreti Peygamber “HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR” buyururken neyi kastetmiştir sizce? Geldiğimiz noktada Blais Pascal’ın “HAKLI OLANI GÜÇLÜ KILAMADIĞIMIZ İÇİN GÜÇLÜ OLANI HAKLI KILIYORUZ” sözü geliyor aklıma. O yüzdendir ki kendi kendime söylüyor olsam da son yirmi yıldır yaptığım gibi bildiğim doğruları söylemeye devam edeceğim, elbette yanlışları da. “Doğruyu bilsen de güçlü olanın yanında olmak kaçınılmazdır” düşüncesini biliyorum ama katılmıyorum. Çünkü Gastronomi tarım, ekonomi, istihdam, sağlık gibi birçok konunun anahtarı. Bu anlamda tek bir ümidim kaldı; Sayın Emine Erdoğan... Açık söylüyorum siyasi anlamda bir yakınlığım söz konusu değil; ancak israfın önlenmesi, kaynakların daha verimli kullanılması, atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek engellenmesi veya minimize edilmesi, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanmasını da içine alan, atık yönetim felsefesini kapsayan ‘Sıfır Atık’ projesinin geldiği nokta ve ATALIK TOHUMLAR ile ilgili sahiplenme çalışmalarını heyecan ve zevkle izliyorum. Bu arada hükûmetlerin yanlış politikaları bu gayretleri gölgelememeli düşüncesine sahip biri olarak GASTRONOMİ alanının her noktasının Hanımefendi’nin çabalarını kapsadığını hatırlatmak istiyorum... Ne demiştik başlığımızda “Öyle bir devir ki bilen yazmıyor susuyor, bilmeyen yazıyor ve susmuyor”... Sonuç BİLİYORUM, YAZIYORUM ve SUSMUYORUM...

Öyle bir devir ki bilen yazmıyor susuyor, bilmeyen yazıyor ve susmuyorÖyle bir devir ki bilen yazmıyor susuyor, bilmeyen yazıyor ve susmuyor

Öyle bir devir ki bilen yazmıyor susuyor, bilmeyen yazıyor ve susmuyor

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.