Bülbülü altın kafese koymuşlar Ah vatanım demiş

A -
A +

En çok mülteci veren ülke Suriye,

en çok mülteci alan ülke Türkiye!

 

Adam Suriye Hava Kuvvetlerinde pilot diyelim. Komutanı "git şu kasabaya varil bombası at" diye emrediyor. Ne diyecek? Başüstüne!

O gün de beldenin pazarı vardır, civar köyler inmiş, omuz omuzu sökmez meydanda. Nişan alır bırakır, tam da çarşının ortasına!

Sıçrayan molozlar, yalazlanan alevler, mantarlaşan dumanlar.

Jet pilotları için mesafenin pek önemi yoktur, yarım saat sonra üssüne dönmüş, kahvesini yudumlamaktadır masasında.

Oturup bir de muhalif televizyonlardan izler, evet tam isabet, hedef berhava.

Sonraki saatleri dama satranç oynayarak geçirir, akşam servis otobüsüyle lojmana gelir. Sofra hazırdır, yemek kokusu dışarı taşar, hanımıyla kucaklaşır, çocuklarını koltuk altlarından tutar, havaya atar. Kızının saçını okşar, oğlanı gıdıklar, kah kah kahkaha....

Bir kaç saat evvel bunlardan kaç tane öldürmüştür oysa.    

Akşam yemeğini yedikten sonra subay kantininden aldığı çikolataları şekerlemeleri çıkarır, çocukların yüzünde güller açar.         

Sonra kızının ödevlerine bakar, oğlana 62'den tavşan yapar. Baktı mahmurlaştılar "dişlerinizi fırçalamadan yatmayın” der yavrularına. 

Gece odalarına girer yastıklarını düzeltir, üşümesinler diye yorganı sırtlarına çeker. Sabah erkenden çıkar, hanımın hazırladığı kahvaltılıklardan üstünkörü bir şeyler alır. Gözü saatindedir, belki de askeri araç gelmiş beklemektedir kapıda. Hanımı kırgın bir ifadeyle “ama çok çalışıyorsun” der, “üzülüyorum ben buna.”

“Evet” der “bende üzülüyorum ama...”

Kimbilir bugün nereyi göstereceklerdir, kaç can yakacaktır daha. 

PERHİZ LAHANA

Gelir gelmez "şu koordinatlara uçuyorsun" derler "o bina kalmasın ayakta!"

O bina dediği okul, hastane, yetim yurdu ya da camidir. İnsanları üzeceğini kahredeceğini bile bile basar butona.

Bir vatandaşı tabanca ile vurmak suçtur, 20 yıl içeri tıkarlar.

Ama yüzlerce vatandaşı MİG’le öldürene rütbe verir, bröve takarlar.

Güya bu bombardıman teröristlere karşıdır. İyi de adam seçen bir bomba yapılmadı ki daha. Bir mahalleyi ortadan kaldırırken şu ölsün, bu kalsın diyemezsin, yaş kuru hepsi bir arada.

Bülbülü altın kafese koymuşlar Ah vatanım demiş

Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 3 milyon 672 bin 646. Bunların % 70.8'ini çocuk ve kadın. Zavallılar ne BM'nin, ne de AB'nin umurunda. 

Fotoğraflar Göç İdaresi Genel Müdürlüğü arşivinden alınmıştır.

 

Onun akşamları açacak bir kapısı, girecek bir çatı altı vardır. Ama aşağıdakileri evlerini ocaklarını yıkmış, baş başa bırakmıştır, molozlarla.

Gel de akşam başını huzurla koy yastığa.

Rüyalarında çocuk cesetleri görmüyorlarsa yazık? Direkt pskiatrik vaka!

DÜNYA BEŞTEN...

Son yıllarda gözünü kırpmadan sivil öldüren devletler türedi. Bunlardan dördü (ABD, Rusya, Çin, Fransa) BM’de daimi üye, veto hakları var, kimseden çekinmiyorlar.

İsrail, İran, Ermenistan, BAE, Arabistan ve Myanmar gibi kan dökücüler ya beş büyükten birine sığınıyor, ya da bizzat onların emrinde çalışıyorlar. 

Fransa ayrıca çeteleri sürüyor sahaya, Ruanda'da Hutuları, Libya'da Hafter unsurlarını kulanıyor mesela.

ABD ’nin Afganistan’da İHA'larla vurduğu yerlere bakın, ya düğün konvoyu, ya taziye evi ya da hafızlık merasimi. Yanlışlık filan yok.

Olsa özür diler, tatlıya bağlar. Hiç duymadım daha. 

BİR RUSLAR EKSİKTİ

Esed rejimi bitmiş tükenmişti ancak İranlı terörist Kasım Süleymani 2015’te Moskova'ya gitti ve Putin'i Suriye'ye davet etti açıkça.

Gel Müslümanları öldür diyen bir mücahit!

Hymeymim Hava Üssü Ruslara verildi ve Rus uçakları 90 bin saldırı düzenledi savunmasız halka. Yasak savma kaabilinden birkaç DAEŞ karagahı hedef aldılar, ılımlı sivilleri katlettiler acımasızca.

143 mektep, 119 hastane ve 109 cami yıktılar, 47 hekim, 24 itfaiyeci ve 16’sı gazeteci olmak üzere binlerce insana kıydılar. Bilhassa Türklerin yaşadığı Halep yerle bir edildi. 6 milyonluk şehir harabeye döndü, yerlerinden yurtlarından oldular.

Bu sürede Rus kara birlikleri 200 yeni silahı insanlar üzerinde denedi ve 251 katliam gerçekleştirdi.

BU NEYİN İNTİKAMI?

Hele İran'dan, Irak'tan, Lübnan'dan ve Afgan Hazaralar arasından gelen Şii milisler kural dışı savaştılar. Bir Müslüman asırlık İslam kabirlerini nasıl kırar, nasıl eşip deşer, içinde ateş yakar? Bir Mümin, Allah Muhammed yazan dini mekanlara namlu doğrultabilir mi korkmadan?

Tahranın tuhaf bir siyaseti var, Azerinin değil Ermeninin yanında duruyor, silah ve mühimmat veriyor Erivan'a.

Politikaları yalan ve takiyye üzerine kurulu, güven vermiyorlar.

Bakın Rus ve İranlı siyasetçilerle oturup konuşabilir, bir karara varabilir ve anlaşma imzalayabilirsiniz. Ama ikisi de sözünde durmaz, imzalarını yok sayar, bildiklerini okurlar.

Hatırlayın Soçi'de, Ankara'da, Astana'da ne dediler, nasıl davrandılar sonra?

ÇARE KALMAYINCA

Bütün fırınlar, bakkallar, çocuk yurtları, eczaneler, hastaneler vurulduktan ve hayat yaşanmaz olduktan sonra insanlar yatağı yorganı sırtlar çıkarlar yola.

Nereye? Öncelikle uçak ve bomba sesi duymayacakları bir kuytuya. Ki burası Lübnan, Ürdün ve Türkiye olur çoğu defa. Ürdün'de kamplara tıkılırlar, Lübnan’da Hizbullah baskısı BAAS'ı aratmaz

Türkiye ise elinden geleni yapar, bir baraka, bir kap yemek verir hiç olmazsa. Revirde hekim olur, çocukları iyi kötü okur.

İyi de böyle nereye kadar? Ömür mü geçer mülteci kamplarında?

Bu yüzden Avrupa’ya gitme hayali kurarlar. Gençtirler henüz. Kaçak da olsa bir iş bulacak, ev araba maaş sahibi olacaktırlar zamanla.

DERİN SULARA

İlk işleri haritaları incelemek olur, Midilli’nin ne kadar yakın olduğunu görünce cesaretleri artar.

Yüzme öğrenir, şişme bot edinir, can simidi alırlar. Dürbün elde günlerce izler, Yunan sahil güvenlik unsurlarının hangi saatlerde devriye attığını tespite çalışırlar.

Ve bir gece üç beş maceraperest naylon botu şişirir küreklere asılır. Yaaaaşşşça Batıya...

Aaaa ortalık ne kadar sessiz derken projektörler yanar, sahil güvenlik üstlerine gelir suları yara yara. Mahmuzlamadan geçse bile kurtaramazsın, dalgası yeter, akıbet alabora.

Vartayı atlattınız diyelim döner gelir, sivri uçlu kancalarla botunuzu patlatırlar. Altınızdaki su belki yüz boydur, dipsiz kuyu, kala kalırsınız soğuk deryada.

Tam o sırada başka bir projektör yanar, Yunan teknesi tornistan edip kaçar. Gücünüz tükenmektedir ki biri ensenizden tutup alır filikaya.

Ohh be yine Türkler, tam da zamanında.

IRMAK BOYUNA

Tanıştığım genç mültecilerin çoğu birkaç defa denemiş başarısız olmuşlar. Ama ilticayı kafasına koyan, kolay bırakmıyor. Bu sefer Edirne'ye gider, Meriç boyunda turlamaya başlarlar. Bu Irmak Ege gibi derin ve mesafeli değildir, hücum botu da yoktur ayrıca.

Suların sığlaştığı mıntıkalar tekin değildir, gözetleniyordur ihtimal. Bu yüzden bir balıkçı ile anlaşır, sandal ayarlar. Geceyi dinler ve sehere doğru akarlar maceraya...

Yunanistan topraklarına basmak sandıklarından da kolay olur, dikenli telleri de bir şekilde aşarlar ve…

Ya kör edici ışıklara yakalanırlar, ya da kulak çökerten ses bombalarına.

Neticede düşerler Rumun kucağına.

Yunan askerleri ıslatıp ıslatıp döver, cüzdanlarını ve cep telefonlarını alırlar. Her türlü hakareti yapar ve geri iterler Türk hududuna.

Bunların hepsi insanlık suçu ama AB hoş görür, BM gereğini yapmaz

HUKUKSUZCA

Birisi sınırı geçti diyelim, iltica talebinde bulundu. Prosedür başladı mı artık geri gönderilemez asla (non-refoulement) ve insanca muamele edilmelidir ona. (1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi)

İlticayı göze alanın makul bahaneleri vardır. Dinlemek, ilgilenmek zorundadırlar.

Mülteciler, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere BM tarafından düzenlenen12 sözleşme ve deklarasyon ile korunmaktadır güya.

Kağıt üzerinde tabii.

Tatbikat çok başka.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.