Eeh, sıktı artık!..

A -
A +

İki yıl iki ay önce yani 17 Şubat 2001 tarihinde, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, sebep ve saikleri hakkında bol ve fakat muhtelif rivayetlerin bulunduğu, anayasa kitapçığının fırlatılması dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milli gelirinin dörtte birini kaybetme sürecine girmişti... Bir hafta içinde, dolar 700 bin liradan bir milyon yedi yüz bin liraya fırlamıştı. Krizin sonucu olarak o yıl hazine 55 milyar dolarlık kayba uğramıştı. Yani milli gelirimiz 202 milyar dolardan 148 milyar dolara inmişti... 17 Şubat 2001 krizinden dört yıl önce, yani 28 Şubat 1997'de başka bir kriz süreci başlamıştı. Günlerce önceden başlayarak gündemi pişirilen o meşhur Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlarla başlayan ve kimine göre bin yıl sürmesi beklenen süreçle birlikte, Türk ekonomisinin dengelerinin alt üst olduğunu ve çok ciddi darboğaza girerek, her geçen gün de biraz daha kötüleştiğini, anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla da şoka girdiğini bilmeyen ve hatırlamayan yoktur herhalde... İki tane şubat kriziyle, adım adım bugünkü noktaya gelen ve yeni bir alt üst oluşa girmemesi için IMF'den gelecek bir milyar küsur dolara bel bağlayan ekonomi şimdilerde yine bir şekilde krize sokulmaya çalışılıyor. Apoletli medyanın desteğinde bu yönde hayli mesafe de alınmış görünüyor. Birkaç gündür tıpkı 28 Şubat 1997'deki gibi 30 Nisan 2003 MGK'sının gündemi pompalanıyor. Gündem tabii ki yine irtica ve buna bağlı kadrolaşma... Asker üzerinden kotarılmak istenen yeni kriz veya süreçle, nefes almakta zorlanan ekonominin gırtlağına iyice basılacak, borsa çökertilerek küçük yatırımcı bir kere daha soyulacak, döviz ve faiz füzenin tepesine yerleştirilip ateşlenecek. Böylece iç ve dış borçlar iyice artırılarak çevrilemez hale getirilecek! Bunun için her yol deneniyor... Baksanıza, Kurtuluş Savaşı'nın en büyük motivasyon kaynağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı günün yıldönümünde, yani birlik ve beraberliğin perçinlenmesi gereken bir zamanda, Meclis Başkanı ile Başbakanın eşleri hedef tahtasına oturtuluyor. Hiçbir resmi sıfatı olmayan bu hanımlar sadece başörtülü oldukları için en ağır manevi baskı ve hakaretlere maruz kalıyor. Ve bu işte özgürlükçülüğü kimseye kaptırmayan ana muhalefet partisi başı çekiyor. Hem de demokrasi ve laiklik adına! ABD Irak'ta 500 tane ajan, bürokrat, emekli ve muvazzaf generaliyle küçük bir Amerika kuruyormuş, bölgede haritalar yeniden çiziliyormuş, İsrail'in büyümesine ve Türk topraklarını da tehdit etmesine zemin hazırlanıyormuş falan filan... bunlar önemli değil. Çünkü, tehlike Irak'tan değil CHP ve bir kısım medyaya göre Münevver ve Emine hanımların başörtüsünden kaynaklanıyor! Son elli senede kendi konumunu muhafaza etmeye çalışan menfaat odakları, her seferinde askerleri işin içine çekerek sonuç almaya çalıştılar. Ne yazık ki, şimdi de aynı oyun oynanıyor. Israrla üst rütbeli komutanlara resepsiyon soruları soruluyor... Diğer taraftan da göstermelik demokrasi söylemleri devam ediyor. Şunu iyi bilmeliyiz ki, gerçek demokrasiyi oturtup yaşatmadıkça bir yere varamayız. Demokrasi terbiyesi çerçevesinde fikri tartışmanın da, siyasi polemiklerin de kuralları bellidir. Postala sarılarak özgürlük ve demokrasi güçlendirilemez... Yani bu ikiyüzlülük sıktı artık. Gelişmiş dünyaya bakalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.