Korku ile ümit arasında…

A -
A +
İnsanoğlu dara düşünce, hele hele bütün dünyayı etkileyen bir büyük afet veya felakete maruz kalınca, fıtratı icabı manevi sığınak ihtiyacı duyar… Koronavirüs salgınıyla birlikte bu manzara sıkça görülüyor.  
İspanya’nın Granada şehrinde, beş yüz yıl aradan sonra, ilk defa cami minaresinden dışarıya ezan okunması… Keza milyonlarca Müslümanın yaşadığı Almanya’da, dışa dönük ezan okunması çok sınırlı tutulurken, virüs salgınından sonra, bu tahdidin gevşetilmesi. 2001 yılındaki terör saldırısından sonra, İslamofobik yaklaşımın zirveye çıktığı Amerika’da bazı meydanlarda, Müslümanların topluca namaz kılması… Keza İtalya’da meydanda Müslümanlar namaz kılarken, bazı gayrimüslim kişilerin de, arka taraflarda onlara uymaya çalışması vs. Bu gibi haber ve görüntülerin sosyal medyada çok revaç bulması ister istemez beraberinde objektif veya subjektif yorumlar da getiriyor… Kimileri bu türden olayları farklı boyutlara taşıyor. Kimileri müspet kimileri ise her zamanki tıynetleri icabı, menfi tepkilerle gerçek niyetlerini ortaya koyuyor. Çok ünlü bir film yönetmeni olan Francis Coppola’nın Fatiha suresinin meali ile ilgili olarak yaptığı konuşma, sosyal medyada biraz da hayret ve şaşkınlıkla karşılanıyor… Oysa bu kadar hayret uyandıracak bir durum da yok. Tarihin her devrinde, İslam dini ve onun kitabı olan Kur’ânı kerim hakkında, Müslüman olmayan; pek çok meslekten önemli insanlar, övücü kitaplar yazmış ve konuşmalar yapmıştır. Bu tavır onların insaf ve vicdan sahibi olarak, ortaya koydukları olumlu bir davranıştır… Ama şunu da hemen belirtelim ki, böyle kişiler övse de övmese de din-i İslam’ın kıymetinde, izzetinde, zerre kadar bir değişiklik olmaz. Yani İslamiyetin, insanların övgü ve methiyesine ihtiyacı yoktur. Buna karşılık, bütün insanlığın İslâm dinine ihtiyacı var.
İslam dini, Allahü tealanın insanların dünya ve ahiret saadeti için gönderdiği en son ve en mükemmel dindir. Bunu böyle bilip, kabul edip, onun hükümlerine göre inanan ve yaşayan insanlar kati olarak kurtuluşa erecektir. Bu her şeyden önce bir nasip meselesidir… Nasibi olan bu saadete kavuşur. Nasibi olmayan da kavuşamaz. Âdem aleyhisselamdan beri bütün peygamberler, insanlığı doğru yola davet ederek, hidayet için kılavuzluk yaptılar. Nasibi olanlar imanla şereflendi. Fakat bazıları da o peygamberlere düşmanlık yaptı. Hatta onları katledecek kadar düşmanlıkta azıttılar. Firavun gibi tanrılık davasında bulunan sayısız insan gelip geçti bu dünyadan… Lakin ölüm anı çatıp, gözlerindeki perde kalkınca, Firavun dahi gerçekleri görüp iman ettiğini söyledi. Ne var ki, iş işten geçmişti ve o andan sonra tevbesi kabul olunmayacaktı… Şimdilerde de, namaz vakitlerinde; ezandan sonra camilerden yapılan duadan rahatsız olan, İslamiyetle alay etmeye kalkışan, çok çirkin ifadelerle saldırıda bulunan yaratıkların sayısı az değil maalesef… Ama bunların hepsi, hesap günü geldiğinde, ne kadar ahmaklık yaptıklarını anlayacak ve fakat pişmanlık artık kâr etmeyecektir. Onları kendi bedbahtlıklarıyla baş başa bırakalım. İnananlar olarak, biz üstümüze düşen vazifeleri yapmaya gayret edelim. İnşallah hem bu dünyada hem öbür dünyada selamet ve saadete kavuşmak nasip olur.
Dert ve belaların elbette birçok sebebi vardır. Önemli olan dert ve belalara karşı sabır göstermektir… Böylelikle günahlarımızın affolması ve manevi derecemizin yükselmesi imkânı var. Bu imkânı ne kadar iyi kullanırsak o derece kârdayız demektir!.. Ayrıca afet ve felaketler bazı insanların uyanışına da vesile olur. Nitekim ihtida eden (sonradan Müslüman olan) birçok insan, başından geçen önemli hadiselerden etkilenerek hidayete kavuşmuştur. Hâlihazırda çok zor şartlar altında sığınacak bir manevi kapı arayan insanların durumundan da ibret almak gerekir. Müslüman olmayanlar da kendi inançlarına göre, her zamankinden daha fazla dua ederek teselli bulmaya çalışıyor… Bir zamanlar komünist rejimin dini yasak ettiği Rusya’da, bugün, papazlar arabalara bindirilip sokaklarda gezdirilerek dua ettiriliyor ve böylece insanlar teskin edilmeye çalışılıyor. İspanya’da cesetlerin yığıldığı hastane koridorlarında sağlık çalışanları topluca dua ederek manen rahatlama arayışı içinde… Şüphesiz bütün bunlar birer ibret tablosu…
Dinimiz, insanların korku ile ümit arasında olmasını tavsiye ediyor. Hiç kimsenin kurtuluş garantisi yok. Bunun için elbette korkmak lazım. Ama Cenab-ı Hakk'ın rahmet ve merhameti de sonsuz. Bu sebeple hep ümitli olacağız. Allahü tealanın rahmetinden ümit kesilmez. Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.