Üç sonuçlu üç büyük!

A -
A +

Avrupa kupalarında geçtiğimiz hafta bizim 'Üç Büyükler' sahne aldı. Beşiktaş en üst ligde rakibinden deplasmanda dört yedi ve bence elendi... Galatasaray garanti çıkışı maçın sonlarına doğru yediği golle yarınlara bıraktı. Yani berabere kaldı Rus takımıyla... Ve Fenerbahçe, bizim saatle nerede ise sabaha karşı biten maçta Belçika takımını yarım saatte bitirdi... 

Geçen hafta "Özellikle İrfan Can ve Mert Hakan'ın yedek kalmasını Hoca'ya sorunuz" diye yazmıştım... Şimdi ne oldu? Yani bir yenilgi, bir beraberlik ve bir galibiyet aldık... Yarın mı? Vallahi bizim bugünkü futbolumuz yarın için kime umut verebiliyor ki? 

Galatasaray'ın UEFA itirazı 

Galatasaray, Rus takımı Lokomotiv maçında hakemin iki sarı kartı aynı oyuncuya göstermiş olmasına rağmen kırmızıyı çıkarmayışı üzerine UEFA'ya gitmişti. UEFA "İtirazı zamanında yapmadınız" deyip değerlendirmeye bile almamış! Hemen hatırlatalım. Fenerbahçe-Rizespor maçında da aynı olay olmuş 1-1 berabere biten maç tekrar edilmişti.    

Maça bak, hizaya gel!

Son başlık eski yıllarda büyük umutlar beslenmesine rağmen sonucu iyi olmayan gelişmeler üzerine kullanılırdı. Karagümrük-Galatasaray maçı için de aynı başlığı rahatlıkla kullanabiliriz. Akılda kalan Babel'in 90'da direkten dönen şutu, ev sahibinin bitime birkaç dakika kala topu karşı karşıya kaldığı Muslera'ya teslimi... Başka mı? Karagümrük'ün golündeki harika şutu...

Potada bence bu çok önemli!

Ne mi önemli olan? Hiç tartışmasız Fenerbahçe'nin CSKA'yı hem de Rusya'da pestile çevirmesidir...  Yanlış aklımda kalmadı ise koca CSKA, maçta ya bir kere ya da iki kere bir iki sayı öne geçebildi ve sonunda 11 sayı farkla teslim alındı. Yunan hoca Itudis'in suyu ısınıyor galiba... Bizde ise tam tersine gibi...

Abdullah Avcı'nın kasketi...

Trabzonspor, iki kontratak hücumu sonunda Beşiktaş'ı devirip liderlik yolunda devam ettiği gibi, sanki o yeri lig sonunda da malum unvan ile sunacağını gösterdi. Bakasetas gibi bir silahın daha 30. dakikada sakatlanıp çıkışı orta alanı çok etkiler sandık ama Siopis denen birinin de kenarda beklediğini unuttuk galiba... Hele hele şu Cornelius... Buzdolabı gibi adam be...  Bir soruyla bitirelim; acaba şu Hamsik iki maçlık mı oynadı? 

Unutmadan, teknik patron Avcı'nın maç sonu basın toplantılarına kasket ile çıkmasının arkasında ne var?  Öyle ya yağmurlu havalarda bile kenarda kasketsiz duruyor...

Beşiktaş'ta oyun disiplini var mı?

Soruya hemen cevap vermek mümkün... Nasıl mı? Şöyle; yenen iki golde de derinliğine iki atak yeniyor ve bunların ikisinde de Beşiktaş takımı bire bir yakalanıyor. Yani kademe yok... Yardım yok... Kaleci ne yapsın bu durumda? Şu orta alan... Koca oyundan ya bir ya da iki ara top verdi öne... Savunma yanları sıfırın altında... Josef yine perişan oldu... Haa bu arada Başkan hakemlerle ilgili ne söyledi acaba? Vallahi takip etmedim. Çünkü bu palavralarla karnımız öyle doydu ki...

Fenerbahçe sundu, Kayseri almadı!

Kadıköy'deki stat artık Fenerbahçe'nin rakibi doğrama atölyesi konumundan çıktı. Kim gelirse gelsin; yerli, yabancı puanları kapıp gidiyor. Bundaki sorumlu kim? Ekrandaki bülbüllere göre Pereira ve futbolcular... Zaten öyle görünür... Ama aslı ne? Bu hocayı Hint kumaşı anlamında kim getirdi oraya? Bu futbolcuları kim ve kimler aldı, aldırdı? Son sayı 52 imiş...  Ya Kayserispor? Hikmet Karaman kenarda zıplayıp, hoplayıp, jimnastik şov yerine oyunu iyi analiz edip değişiklikler yapsaydı maç 2-0'dan döner miydi? Ne çok soru var değil mi bu maçla ilgili? 

Burası Türkiye Bay Kuntz!

A Millî Takım'a şunu aldı bunu aldı ben orada değilim... Ya ne mi? Yahu şu Ferdi'nin hangi millî takımı seçeceği konusunda Bay Kuntz önümüzdeki yılın mart ayına kadar süre tanımış. Ya Ferdi? Hâlâ kararsız... Böyle şey olmaz. Aurelio bile iki dakikada millî formayı tercih etmişti. Zaten bu Ferdi hâlâ Türkçe konuşmaktan uzak duruyor. Mikrofon uzatıldığında İngilizce parçalıyor. Birileri bu genç adama Türkiye'nin en büyük, en tarihî kulüplerinden birinin formasını giydiğini hatırlatmalıdır...  

Ayıp olmadı mı Ali Koç?

Fenerbahçe'nin Yüksek Divan Kurulu toplantısı baştan sona kadar fiyasko ile dolu idi. Bir kere salonun yarısından çoğu boştu. Divan Başkanı Vefa Küçük de konuşanlara cevap yetiştirme mesaisi verdi. Neden ki? Bu iş yönetim kurulundan birinin görevi olmalıydı. 

İşte tam bu sırada Başkan Ali Koç kürsüye geldi ve büyük bir ayıp işleyerek bir dakika dolmadan yürüdü gitti (45 saniye imiş.) Bu, Fenerbahçe Spor Kulübü tarihinde yaşanmamış bir fiyasko idi. O zaman bu toplantılara hiç gelmeyiniz Ali Bey! Öyle ya bu kulübün yıllanmış üyelerine bakışınız çok tatsız, çok ayıp dolu... Yani onları konuşmanıza layık görmediniz mi? 

Alex mi, Mesut mu? 

Vallahi bizim futbolun bu son hâle gelmesindeki en önemli sebebi maalesef spor basınında aramak gerekiyor... 

Neden mi? 

Yahu Fenerbahçe'de Pereira gitmeli ve yerine Alex veya Mesut Özil gelmeli imiş... Yani bu tarihî kulüpte diplomasız teknik adam çığırı açılıp, Emre'den sonra, böylece dünya futbolunda devrim yapılmalıdır. Yazık yazık! Öyle ya dünyada teknik adam kalmadı! Pardon bitirmeden; birileri de çıkıp Rıdvan Dilmen'i adres olarak göstermez mi? Vah ki vah!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.