İş, Çapa'nın falcısına kaldı!..

A -
A +
Bundan sonra ne olacak: Onu, Alman Bild Gazetesi tarafından "Gençlerbirliği Teknik Direktörü Fuat Çapa'nın başvurup da takımı öyle kurduğu" iddia edilen falcıya sormak gerek. Olağanüstü Futbol Genel Kurulu: Olağanüstü Kaos Genel Kurulu!.. Kaos Genel Kurulu'nun galibi; Aziz Yıldırım!.. Mağlûbu: Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü hariç, futbolumuzdaki herkes ve her kurum ve de Melih Gökçek!.. En büyük mağlûbu; Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar!.. En büyük ihanete uğrayanı; Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar!.. En ağır darbe yiyeni: Türk Futbolu ve Futbol Federasyonu!.. En ağır darbe vuranı; Kulüpler Birliği Başkanı Yıldırım Demirören!.. Daha hafif darbe yiyeni: Orduspor Başkanı Nedim Türkmen!.. Daha hafif darbe vuranı: Manisaspor Başkanı Kenan Yaralı!.. En büyük hayal kırıklığı: Heyecandan titreyen sesi ve teklemeleriyle söylemek istediğini bile "tam anlatamayan" Galatasaray Başkanı Ünal Aysal!.. En anlamlı konuşmayı yapanı: "Türk futbolunu hangi risk ve tehlikelerin beklediğini" çok iyi anlatan Futbol Federasyonu eski başkanlarından Özkan Olcay!.. Kulübü adına en anlamlı konuşmayı yapanı: "hatalı örnek" vererek, "Türk Futbolu bekleyen risk ve tehlikelerin üstünü örtmeye çalışan", ama çok delegeyi "ikna eden" Abdullah Kiğılı!.. Genel Kurula "en hazırlıklı gelen" kurum; Fenerbahçe!.. Peki, bundan sonra ne olacak: Onu, Alman Bild Gazetesi tarafından "Gençlerbirliği Teknik Direktörü Fuat Çapa'nın başvurup da takımı öyle kurduğu" iddia edilen falcıya sormak gerek, kim bilir belki de "İşler düzelsin" diye "büyü de yapıyordur!.." Bu zihniyet mutlaka değişmeli!.. Olağanüstü Futbol Genel Kurulu, aslında "öncesi, sırası ve sonrası" ile bir kitap olur; dahası yarınlar için de "ibretle okunacak" ve "ders alınacak" bir kitap!.. Kim yazar bilmem; ama ben "yazan olursa" o kitaba bir pencere açmak isterim: Eğer, 2 Mayıs 2009'da İstanbul'un 5 yıldızlı otellerinden birinde yapılan Beşiktaş Divan Kurulu toplantısına başkanlık eden ve toplantıda "Tesadüfen şampiyonluk potasına girenler 4'üncü, 5'inci büyük diye kendilerini adlandırıyorlar. Bu nereden çıkıyor? Biz 3 Büyükler bu büyüklüğü nasıl aldık? Yüz yılı geçen geçmişimiz, emeğimiz, aldığımız kupalarla. Şimdi tesadüfen gelinen noktalarla 4'üncü, 5'inci büyük demenin bir anlamı yok'' diyen zatı, "böyle kritik ve çok önemli", hatta "Futbolumuzda milât olacak" denilirken "Kıyamet olan" bir Genel Kurul'a, Divan Başkanı olarak seçiyorsak, "Futbolumuz bugün düştüğü duruma, daha çok düşecek" demektir!.. "Oyladığı ve oylama sonucu çıkan kararı" bile uygulamayarak, tam bir "Hükm- i Karakuşî" ile Genel Kurul'a ara verip, belki de "Genel Kurul'un yönünün değişmesine yol açan" Yalçın Karadeniz, "asırlık bir Türk Kulübü olan" Altay'ın "kürsüde konuşan" Başkanı'na "reva gördüğü" muamele ile de "Türk Futbolu'nun hangi zihniyetin elinde esir olduğunu" ve bu zihniyetin "futbolumuzu nasıl yönettiğinin" çok acı bir örneğini verdi!.. "Asırlık büyük" dediği bir kulübün kürsüye çıkan her yöneticisine "azami müsamahayı gösteren", bu kulübün 4 yöneticisine "1 saate yakın" söz hakkı tanıyan Karadeniz, "asırlık" bir "küçük(!) kulübün" başkanını "5 dakika bile konuşturmamak" için elinden geleni yaptı; "Susunuz, yeter" diye fırçalayarak, kürsüden indirmeye kalkıştı; yazıklar olsun!. Bu utanç tablosunu naklen yayında seyrederken, TV karşısında isyan ettim ve düşündüm; Türk sporunu, Türk Futbolunu bu hâle getiren "Varsa da yoksa da Üç Büyükler" zihniyeti değil miydi? Acaba, 'vahşi kapitalizmin geçen yüzyılın sonundaki en büyük temsilcisi' olan müteveffa ABD Başkanı Reagan bile, Futbol Genel Kurulu'nun başkanlık koltuğunda olsaydı, Altay Başkanı'na bu muameleyi yapar mıydı?.. Farkı fark edebilmek!.. İki kulübün yöneticileri de "şike iddianamesinde, önemli suçlamalar ile karşı karşıya" ve de ikisinin de Başkanı Metris Cezaevi'nde idi!... Siz hiç şimdiye kadar, Sivasspor Başkanı, Teknik Direktörü ile takım kaptanının TV'lere çıkıp, gazeteciler önünde oturup, aylardır "Şike iddianamesi için" ağlaştıklarını, "kafalarının, ruhlarının bu iddianame ile bağlandığını anlatan" sözlerle 3 Temmuz'dan bugüne kadar geldiklerini, dahası Sivasspor taraftarının "sürece aktif olarak katıldığını, kattırıldığını" gördünüz, duydunuz mu?.. Zira, Rıza Çalımbay, 3 Temmuz'dan beri, "Şike iddianamesi kendisinin ve talebelerinin öncelikli işi değil"; kendilerinin ve talebelerinin "öncelikli" işinin, "iyi çalışarak, sahada elinden geleni yaparak", dahası "aldıkları parayı hak ederek", kulüplerine "bu zor dönemde en iyi desteği alacakları saha sonuçlarıyla vermek" olduğunu biliyor ve kendisini de, futbolcularını da "Şike cephesine" kesinlikle sürmüyor, sürdürmüyordu!.. Sonuç; Sivassporlu futbolcular, her hafta üstüne koyup, "inanılmazı gerçekleştirerek" Play-off'a kalma yarışında "şu günlerde" Trabzonspor'un bile üstüne çıkarken, Fenerbahçeli futbolcuların haftalardır "sezilen" ve de İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında da ortaya açık açık dökülen "fiziksel ve ruhsal" hâlinin "acaba" sebebi neydi ve bu tablonun sorumluları kimlerdi?.. Sebep "şu" cümlede yazılı, tabii sorumlular da; Fenerbahçe yöneticilerinin krizi "tam bir duygusallık ve gerilim stratejisi" içinde yönetme yanlışına, "taraftarın, teknik adamın, futbolcuların hep cephede tutulma" taktiğinin de eklenmesi ve de Aykut Kocaman'ın bu "hatalı" taktikte "gönüllü olarak" başrole soyunması!.. Kim bunlar?.. "Galatasaray'da ne olup bittiğini", spor medyamızda "en iyi takip eden ve bilen" spor yazarlarından biri olan sevgili Gökmen Özdemir diyor ki yazısında, "Sarı-kırmızılıların bazı profesyonel yöneticileri hâlâ sağda-solda 'Transfer olmasın diye elimden geleni yapıyorum' diye dursun; Galatasaray'ın transfere ihtiyacı var" ve bütün Galatasaraylıların "tüylerini ürpertecek" şekilde devam ediyor; "Fatih Terim'i ve takımını sabote etmek isteyenler var!.." Geçen hafta "Hedef Terim" yorumunu yazan bir spor yazarı olarak, "Gökmen Özdemir gibi bir haber gazetecisinin bu satırlarından sonra", elbette ki Ünal Aysal başkana sormaya hakkım var; "İsim isim kim bunlar" ve de "kime hizmet ediyorlar?.." Dram ve vicdan!.. Sevgili Sadık Söztutan, 7-8 cümleyle futbolumuzdaki yıllardır bitmeyen bir dramı, "çarpıcı" olarak anlatıyor: "Ve 90+6... Antep'in yerle bir olmasını sağlayan Beşiktaş golünde 4 ihlal var: - Hakemin Beşiktaş lehine atış verdiği pozisyonda faul yok. - İbrahim Toraman'ın yüzü kanlı, saha dışında olması lazım. - İbrahim Toraman rakibine faul yapıyor. - Egemen Korkmaz, ofsayt durumundaki İbrahim Toraman'dan gelen topu ağlara gönderiyor. Puansız ve nefessiz kalıyorsun. Yenilgi, genç bir teknik direktörün sonu oluyor. Eh, vermeyince mabut, neylesin kaleci Mahmut?" Bu "insafsız ve acımasız" drama, benim ekleyeceğim "sadece" bir cümle var; "Vicdanın sızlıyor mu, Merkez Hakem Kurulu Başkanımız sevgili Yusuf Namoğlu?.."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.