Süper Final başlarken!..

A -
A +

Ne kadar da ihtiyacımız varmış; "yöneticilerin" ve yöneticilerin kurguladığı "kulüp hatta şahıs aidiyetli" bazı medya kalemşorlarının ve "Ne şiş yansın ne kebap" mavi boncukçuluğunu marifet sayıp o yolda yürüyen federasyonların "koyu gri" bulutlarla kaplı bir ortama sürüklediği sporumuzda, birbirlerini yemeyen, uygar insanlar gibi karşılıklı oturup konuşan, "sporumuza ve futbolumuza verilmesi gereken en doğru ve en acil mesajları" birlikte veren insanları görmeye, seyretmeye, dinlemeye!.. LİG TV'yi ve sevgili Şansal Büyüka'yı kutlarım; Fatih Terim, Aykut Kocaman, Şenol Güneş, Tayfur Havutçu dörtlüsünü ekrana çıkardığı için!.. Keşke "bunu" hep ve üstelik "yöneticiler" ve "kaptanlar" ile de yapsak, hatta "kulüpleri ile anılan olgunluk yaşına erişmiş ve kalemlerini de eriştirmiş" gazeteciler, spor yazarları, yorumcular ile yapabilsek!.. Şu çok açık ki, belki "kaptanlar" ile de yapabiliriz, ama "yöneticiler" ve de "medya" mensupları?.. İşte, "burada durup" yutkunduğumuz içindir ki, meseleyi çözemiyoruz!.. Bu "acı" tablonun "asıl" sorumluları belli, işte "sorumluluk sırası" ile onlar: 1 - Yöneticiler, 2 - Spor yorumcuları ve spor yazarları, 3 - Mavi boncukçu federasyonlar, 4 - Şiddet olaylarını "adeta seyirci gibi" gözleyen ve izleyen idari ve adli yetkililer, 5 - Çeyrek asırdır Kulüpler Yasası'nı çıkarmayan, çıkaramayan siyasetçiler, 6 - Taraftarlar ve seyirciler, 7 - Sporumuzu bu hâle getiren "Benden sonra tufan" zihniyetindeki yöneticileri seçen camialar ve genel kurullar, 8 - Tiraj ve reyting uğruna, "ortalığı savaş meydanına döndüren" yorumcuları, yazar, çizerleri spor sayfalarının ve spor ekranlarının baş aktörleri hâline getiren medya yönetimleri, 9 - Hemen hemen her konuda ortaya çıkarak "tavır koyan" ve "tepki gösteren" ama "sporumuz bu çok tehlikeli ve riskli ortama sürüklenirken" ve de olaylar büyük kitleleri "olumsuz" etkileyerek "ülke sorunu" hâlini alırken, dönüp bakmayan "Bize ne, yesinler birbirlerini" diyen, diyebilen STK'lar, yani sivil toplum kuruluşları... Aslında "Spor suçları ile ilgili olan" ve de Avrupa Birliği ülkelerinin bile "hayranlık duyduğu", dahası "örnek almak için" adımlar attığı "özel" kanunumuzun "caydırıcılık bakımından kuşa çevrilmesi", Şike Soruşturması sürecinin çok kötü ve beceriksizce yönetilmesi de, "gelinen" noktanın başlıca sebepleri arasındadır!.. Bitmedi, kadın maçlarına, salonlara kadar yayılan, "ceza maçlarında tribünleri dolduran kadın ve çocukları bile küfrettiren" bu "karanlık" tablodan hepimiz sorumluyuz; zira sporumuzu idari-sosyal-sportif fair play yolunda "çok ilerilere taşıyabilmemiz için" önümüze çıkan bu iki fırsatın da, "sporumuzu bu kara günlere getiren çarkın değişmesini istemeyenler" tarafından dinamitlenmesini önleyemedik; açılan ümit kapısının kapanmasını ve de üstüne üstlük kilitlenmesini seyrettik, seyrediyoruz!... Futbolda Süper Final, "böyle" bir havada oynanacak, basketbolda kadınlar ve erkekler finalleri "bu havada" oynanacak; yazık değil mi "güzelim" spora?.. Ne kadar acı; "çirkin" kulüpçülük, "temiz" sporculuğu hep mağlûp ediyor!.. Hepimize örnek olmalı!.. Orada olamadım ve "o hocanın alnından öpemedim"; şimdi bu satırlarla "bin defa öpüyorum!.." Uluçmarket'in "Süper Final başlarken" başlıklı ana yazısında anlattığım karanlık tablonun içinde, bir "ışık parladı"; işte "o ışık ile ilgili" haber: "Üçüncü Lig'in Üçüncü Grubu'nda oynanan Çanakkale Dardanel - Erzurum Büyükşehir Belediyespor maçında Dardanelsporlu Taner'in sakatlandığını gören Erzurumlular topu taca attı. Atışı kullanan Dardanelli Erhan da topu orta sahadaki İlhan Faruk'a verdi; bu futbolcu da centilmence topu rakip kaleciye gönderdi, ancak top, rüzgârın da etkisi ile ağlara gitti. Herkes bu golün şaşkınlığı içinde iken, Dardanelspor'ın Hocası Tamer Tuna futbolcularından kendi kalelerine gol atmalarını istedi. Dardanel kalecisi Volkan topu takım arkadaşı Fatih'e verdi, o da kendi kalesine golü attı. Maç, 4-3 Dardanelspor galibiyeti ile bitmişti." İşte "spor bu", işte "fair play" bu; ey yöneticiler ve ey biz medyadakiler; bu hocamızın "acaba" ne kadar gerisindeyiz?.. Muslera'nın penaltısı!.. Muslera da bir takımın oyuncusu değil mi; neden penaltı atmasın; bunun "rakip takımı küçümsemek" ile ne ilgisi var?.." Üstelik "haftalardır" bu konu konuşulmuyor mu, taraftar tribünlerden bağırmıyor mu?.. "Sonucu rahatlamış bir maçta penaltı olursa, o atabilir" denmiyor mu; "Bu olunca" neden "Fatih Hoca, Manisaspor'u küçümsemiş olsun?.." İşte basketbolda Kadınlar Takımı'nın hocası, hem de ligin yarı final maçında "alt yapıdan gelen" Gizem'i oyuna soktu ve KASKİ'ye "100'üncü sayıyı gencecik Gizem attı"; şimdi "Galatasaray, KASKİ'yi küçümsemiş mi oldu?.." Bu spordur, temaşadır, keyiftir; Muslera olayı da "öyle" bir şey!.. Buna tepki gösteren Manisasporlu futbolcular, önce "ilk dörde uzanan takımlarını" nasıl düşürdüklerine bakmalı ve utanmalıdırlar, gerisi lâf-ı güzaf!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.