Ah şu Koçlar!..

A -
A +

Her şeyi en iyi ben bilirim, benim her yaptığım doğrudur" takıntılı teknik adamların, futbolda olsun, basketbolda olsun, voleybolda olsun, "sportif anlamda" takımlarına ve kulüplerine "verdiği zararı" başka hiç kimse vermez, veremez!.. Bugün örneklerimiz basketboldan!.. İşte Ergin Ataman; O'nun "Ben" takıntısı yüzünden Galatasaray Erkek Basketbol Takımı son haftalarda neredeyse "önüne gelenin mağlûp ettiği" sıradan bir ekip hâline dönüştü. "Pota altını unutan" bir koç görüntüsü içinde, Olimpiyakos'a Euroleague şampiyonluğunu getiren kadroda Spanoulis'ten sonra "en büyük payı bölüşen" 3 oyuncudan "pota altı canavarı" Dorsey gibi birini görmezlikten gelip, Royal Halı Gaziantep'e kaptıran ve "İlle de Domerkant'ın yerine, atan bir oyuncu" diyerek Arroyo'yu getiren Ataman'ın ne kadar büyük bir hatanın içinde olduğu Unics Kazan maçında ortaya çıktı, ama iş işten geçmişti!.. "Pota altsız" basketbolun basketbol olmadığını, dışardan atan oyuncularla maç kazanmak için "doğru dürüst bir koça bile ihtiyaç duyulmaması gerektiğini" artık sokaktaki potalara basket atan çocuklar bile biliyor; zira TV ekranlarında her şey açık seçik görünüyor!.. "Pota altını unutmuş ve rakibe teslim etmiş" Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın hâlleri de ortada değil mi?.. Al topu kendi potanın altından geç rakip sahaya, boyalı alan dışından salla da salla; tutarsa ne âlâ, tutmazsa taraftar vursun başını duvarlara!.. TV ekranlarında seyrederken utandım, o ne öfke öyle, elinde ne varsa oraya buraya vurup, "eften püften" uzunlar olduklarını bunca zamandır bağıran, Kazan maçında "ikisi birden toplam 43 dakika sahada kalıp toplam 10 sayı yapabilen ve ikisi birden toplam 8 ribaunt alabilen" Macvan + N'dong ikilisine değil, tek başına "22 dakika oyunda kalıp 16 sayı atan ve 6 ribaunt alan" Ersin Dağlı (Dudley)'ya bar bar bağıran bir koç; olacak şey mi?.. Dön evine, geç aynanın karşısına ve kendi kendine bağır; "Ben nasıl bir koçum böyle" diye!.. "Pota altına hakim olabilmek" demek, "basketbol oynamak" demek, "dönen dış şutları alabilmek" demek, "asist" demek, "yeniden yeniden hücum tazeleyebilmek" demek, dahası "fast break (hızlı hücum)" demek, demek de demek!.. Ama asıl "zor olan" demek, ötekisi; "al topu, salla dışardan", işte en kolayı o!.. Yenilmenin de "en kolay yolu" o!.. "Koç" olayı, sadece Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nın değil, Kadın Basketbol Takımı'nın da büyük problemi!.. Fenerbahçe'ye karşı alınan galibiyet, çok açık olarak "kazanılmış bir maçın bir koç tarafından nasıl rakibe hediye edilebileceğini" gösteriyordu ki, son saniyede "bir inanılmaz gerçekleşti" ve "Kupa kazanıldı!.." Aradan 4 gün geçmeden, "Takke düştü, kel göründü"; Fenerbahçe'yi yenen takım, üçüncü sınıf bir rakip önünde, hem de kendi sahasında Avrupa Kupası maçını kaybetti!.. Yazık onca harcanan paraya, onca verilen emeğe ve onca bağlanan ümide, "bir koç, bir fiskede her şeyi yerle bir edebiliyor"; zira, denetleyen yok, hesap soran yok; "Saldım çayıra, Mevlâm kayıra!.." >> Kâr payı!.. Adamlar, hem içerde, hem dışardan olan adamlar, 20 yaş civarı oyuncuları alıp, bir - iki yıl oynatıp 8 - 10 milyon eurolara "ellerini öpen" büyüklerimize, hem de "yalvar yakar olan" büyüklerimize satıyorlar!.. Bizimkiler ise, "son durağa gelmiş" adamlara "tonla euro ödeyerek" alıyor, çoğunu oynamayarak "ceplerine tazminatlar da koyarak" zar - zor gönderiyor, hatta UEFA'lardan, FIFA'lardan cezalar da yiyor!.. Bu sistemin kimleri zengin ettiğini bilen biliyor, dahası "sistem" futboldan, basketbola, voleybola bile kaydı; hâlâ çıkıp da "Ne yapıyorsunuz" diye soran yok!.. "Kâr ortaklığını giderek yayan" bir sistemin tuzağına düşmüşüz, anlaşılan, "kulüpleri borç batağına sürüklese" de, herkes memnun galiba!.. >> Farkı fark edin!.. "Taraflılık" olur da, bu kadar komiği olmaz, olmamalı!.. Gazetecilere, "Ne transferi, ben hiçbir yere gitmiyorum, deli miyim ben" dediği günlerde, daha "kulüpler bazında görüşme başlamamışken," gazetelerde "Bomba patladı; Belhanda Fenerbahçe'de" haberlerini vermişlerdi ve dahası, hemen sonrasında sarı - lacivertli kulüp "haberi yalanlamıştı!.." İş Fenerbahçe'ye gelince, "bomba patlamadan ve hatta resmi adım bile atılmadan" bombayı patlatan spor basınımız, Galatasaray - Sneijder olayında "yolun yarısından çok daha fazlası" aşıldığı hâlde, "transferin olamayacağına dair" haberler imal etmeye, başlıklara çıkmaya bayılıyor!.. "O, onu dedi, bu, bunu dedi, yok twitter'de falan bilmem ne yazdı" gibi haberlerle "Türkiye'den, Rusya'ya, İngiltere'den, Fransa'ya kadar" bir yığın kulübün "Sneijder'in peşinde olduğu" yazılıp duruluyor!.. "İmzalar atılmadan bir transferin bitmiş olmayacağını" bilecek kadar tecrübem var; Sneijder'in de transferi olmayabilir, ama ben başka bir gerçeği, "gülünç" bir gerçeği işaret ederek, spor medyamızın Fenerbahçe'nin transferleri ile Galatasaray'ın transferlerini veriş farkını ortaya koymak istedim. Ortada tam bir "taraf olma" farkı var; işte bu yüzden, haberleri okurken kahkahalarla gülüyorum!.. >> Bir devrin sonu!.. Fenerbahçe, bir zamanlar Türkiye'de en çok taraftarı olan, en çok sevilen kulüptü. Ne var ki, Ali Şen gibi durmadan "Ben" diyen bir kulüp başkanı ile başlayan "antipati dalgası", onun ardından gelen ve "Ben" demekte Ali Şen'i "10'a katlayan" Aziz Yıldırım zamanında tavana vurdu ve "taraftar / sevgi" konularında başlayan düşüş, son birkaç yılda iyice hızlandı. Hele bu yıl, "kulüp içinde" bile öyle bir bölünmüşlük başladı ki, kavga / küfür Fenerbahçe Stadı'nın tribünlerine kadar taşındı. "Çok sevilen" Başkan'dan "sevilmeyen" Başkan'a doğru yapılan yolculuk, Fenerbahçe'yi de yıprattı. Futbol dahil, birçok spor branşında "üstünlüğün" hem saha ve salonlarda, hem de psikolojik olarak Galatasaray'a geçişi, artık Fenerbahçeli taraftarlar tarafından bile dile getiriliyor!.. Büyü bozuldu ve Yıldırım Demirören Federasyonu hariç, hiçbir yerde "Aziz Başkan korkusu" kalmadı; Turgay Demirel Federasyonu'nda bile!.. Aziz Yıldırım'ın "gerilim politikası" bile artık kimseleri germiyor, geremiyor; herkes işine bakıyor, onun sesini "çok az insan duyuyor." Gitti gider, bitti, biter!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.