Terim ve Koç!..

A -
A +

“Serdar Aziz olayı ve kararı”, nihayetinde “krize 3 dakikalık görüşme sonrası” koyduğu nokta, Fatih Hoca’yı “bütün diğerlerinden ayıran” bir liderlik tablosunun altına bir defa daha atılan imzadır!..
Ne oyuncuyu rencide etmiş, ne kulübünü ve kendisini küçük düşürecek ve her kafadan ayrı bir sesin çıkacağı bir sürecin uzamasına izin vermiş; “Herkes kendi yoluna” demiştir!..
Ama, “bu karar” asıl, “Hocaları dâhil, cezalarla, sakatlıklarla boğuşan” bir takımın “şampiyonluk yarışını ikinci yarıda da sürdürmesini sağlayacak” çok önemli bir maça “hastalık mazereti göstererek” katılmayan, ama maçın bitiminden hemen saatler sonra, “eşinin Maldivler’den sosyal medyaya attığı resimli ‘tatil’ fotoğrafına mani olamayan” bir futbolcunun “affının mümkün olamayacağını, olmaması gerektiğini” de, dosta düşmana göstermiştir!..
Herkes bilmelidir ki “Marifet, maç sırasında bir darbe ya da düşme sonucu kafası yarılınca, onu sardırarak oyuna devam etmek” değildir; marifet “ikide bir sakatlık bahanesiyle en önemli maçları oynamamayı âdeta alışkanlık hâline getiren ve hatta alışkanlığını Maldivler tatili ile mükafatlandıran” oyunculara “ne yapılacağını” göstermektir; işte Terim’in de yaptığı budur!..
“Bazı olaylar vardır” ki, “taviz verilemez”, verilirse “yol olur!..”
İşte ve mesela, Ali Koç ile Fatih Terim farkı da buradadır!..
“Büyük ümit ve iddialar” ile Aziz Yıldırım gibi “20 yıl sadece Fenerbahçe’ye değil, Türk sporuna damga vurmuş” bir başkanı “hezimete uğratarak” iş başına gelen Koç, ne yazık ki “hayal kırıklıkları yaşatan” bir başkan olarak “Fenerbahçe tarihine geçmeyi” tercih etmiştir; “inanılmaz tavizler vermeye başlamış”, dahası ve en kötüsü kendi kendini “sözünün arkasında duramayan bir lider” konumuna düşürmüştür!..
“Ersun Yanal kararı” ile Fenerbahçe’nin karar mekanizmasına “sokağı ve tribünleri” ortak etmiş, “Volkan Demirel kararı” ile de kendisini “hangi sözüne, nasıl güvenileceği bilinemeyen bir başkan” durumuna düşürmüştür!..
1960’lı yıllarda Ankara Rüzgârlı Sokak’ta yayınlanan “yazı işleri müdürlüğünü” yaptığım ÖNCÜ gazetesindeki masamın camının altına, gazetemizin başyazarı Prof. Dr. Aydın Yalçın Hoca’mızın bir yazısının başlığını keserek koymuştum.
Başlık; “Yaşamak taviz vermektir” diyordu. Başlığı, yazı işleri odamızda hepsi de rahmetli olan Oktay Kurtböke, Sermet Çağan, Ahmet Arif, Mahmut Makal ile tartışmış, “Haklı mı” sorusuna olumlu yaklaşamamış, ama “ama tereddüdünde” de kalmıştık. Noktayı “baş düzeltmenimiz” Şair Ahmet Arif koymuştu; “Tavizle yaşamak, yaşayan ölü olmaktır!..”
Nereden nereye; Ali Koç olayı, bakın bana “neleri” hatırlattı!..

Ozan Kabak!..
“Olmadan ‘oldum’ derse”, çok örneği var; futbolculuk hayatını “gerçek bir yıldız olamadan” sürdürür ve bitirir!..
Zira o kadar çok eksiği var ki, TV ekranında onu seyrederken, hem “Ne olur şımarma, ‘Oldum’ zannetme” diyorum, hem de “konuşulanlara, yazılanlara bakarak” üzülüyorum. Zira “Olmadan yıldız yapıldı, olmadan milyonlarca avroluk servetlerden söz ediliyor”, gencecik bir adam, şaşırmasın da, hatta “yolunu şaşırmasında” ne yapsın?..
Daha “penaltı yaptığı pozisyonlarda, müdahaleyi penaltıya uzanmadan nasıl yapması gerektiğini” öğrenememiş, kendisine verilen pasla, önünde 20-25 metre boşluk varken, hem topu sürüp, hem de “gözleriyle sahayı tarayıp en müsait olan ilerideki boş arkadaşlarından birine hücum / gol fırsatı oluşturacak bir pası verecek mahareti ve cesareti bulamamış” durumda. Dönüp topu yanındaki stoper ya da bek arkadaşına, kaleci Muslera’ya aktarmayı marifet sanıyor!..
Elbette, “bu eksikleri tamamlayacak, yetenek grafiğini yükseltecek” ama “fırsat, imkân ve zamanı” bulursa!.. “Ondan hemen para kazanmak isteyen” menajerler varken, spor sayfalarımız ve ekranlarımız “Sen oldun artık, düş” masallarıyla “Olmamış, henüz eksikleri çok” Ozan’ı “olmuş” ilan eder ve öve öve bitirmezken, genç futbolcunun “bu imkânı ve zamanı bulacağını” sanmıyorum; yazık!..,

Huylu huyundan vazgeçmez!..
Garip bir tablo var ortada. “Hafızayı beşer nisyan ile maluldür / İnsan hafızası unutkanlık ile sakattır” sözü, ne kadar doğruymuş…
Birdenbire Burak’ın da, Volkan’ın da “futbolcu olarak, sporcu olarak saha içi ve dışı yapmamaları gereken ne kadar şey varsa, yaptıklarını, onca uyarılara, onca öğütlere rağmen yapmaya devam ettiklerini”, dahası “kendi kendilerini de, takımlarını da kulüplerini de ne hâllere düşürdüklerini” unutuverdik, onları yeniden “futbolumuzun kahramanları olarak” ilan ediverdik.
İyi de, “bu övgü yarışı”, Türk futbol tarihinin “Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Trabzonsporlu ‘sembol’ kahramanları galerisinde, “buz gibi bir rüzgâr estirmekten öteye” neye yarayacak?..

Bunlar taraftar değil!..
Şenol Hoca istemiş; “Beşiktaş’ın golcüye ihtiyacı var” ve yönetim Trabzonspor’un bıraktığı Burak’ı neredeyse “bedava” takıma kazandırmış. Futbolcu Antalya kampına gidiyor, havaalanında Beşiktaşlı taraftarlar “iğrenç bir tezahürat” ile yeni golcülerini karşılıyorlar; olacak şey mi?..
“Moral vereceklerine”, yaptıklarına bakın; insanın “Olmaz olsun böyle taraftar” diye bağıracağı geliyor.
Beşiktaşlısı böyle, Galatasaraylısı böyle, Fenerbahçelisi böyle, Trabzonsporlusu böyle ve ne yazık ki, yönetimler “taraftar” denilen bu “çirkin” gruplara taviz üzerine taviz vererek, onları bu hâle getirdiler.
Meğer “yerden yere vurduğumuz” Aziz Yıldırım ne kadar haklıymış!..

Şaka!..
Süper Lig puan cetvelinde, yıllardır görülmemiş bir gariplik var; 18 takımdan sadece 8’inin averajı +, bir sıfır, 9 da - averaj!..
Yani, “At atabildiğin, ye yiyebildiğin kadar” futbolu oynuyoruz!..
“Az atan, az yiyen” takım da ligin açık ara lideri!..
Hatırlıyorum, Trabzonspor’un “şampiyon olduğu” yılları; “az atan ama ‘tek haneli’ gol yiyen” bir takımdı bordo-mavililer!.. Sizce “geri vitese takılı bir futbol” görüntümüz yok mu, sevgili okurlarım?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.