Avrupa Aslanı uyanırsa!..

A -
A +

Galatasaray, Avrupa kupalarında, grubundan “lider, namağlup” ve 6 maçta 12 puanla çıktı… Mart ayında, doğrudan ve de “seri başı” olarak son 16’da “Avrupa Ligi için” oynamaya devam edecek…  “2000 dejavusu” olabilir mi; eğer “ara transferde 2-3 nokta transfer yapılabilirse” neden olmasın; hem de Avrupa’nın en büyüklerinin, en dişlilerinin hâli ortada iken?..

Sezar’ın hakkı Sezar’a; Süper Lig’in “üzen” Galatasaray’ı, Avrupa kupalarında “büyük iş yaptı”, hem Galatasaray Kulübü için, hem Türkiye futbolu için… Aldığı galibiyetler, beraberlikler “şimdilik” Türkiye’yi UEFA klasmanında 15’inciliğe taşırken… Galatasaray Kulübü’nün kasasına da “yüklü bir avro katılımı” yaptı… Ve “inşallah” martta da devam edecek. Kutlamak, teşekkür etmek, alkışlamak “sadece Galatasaraylıların değil” her Türk’ün görevi… “Hakkı ile gelen / getirilen” bu başarı, herkesin birbirine sorduğu bir soruyu da koluna taktı; “Süper Lig’de neredeyse dökülen Galatasaray, Avrupa Ligi’nde nasıl böyle büyük bir başarıya imza attı?..”

Madde bir; Fatih Hoca, “Avrupa Ligi maçlarında ‘şapkadan tavşan çıkarmak’ ile uğraşmıyor. Analiz ettiği rakiplere göre, taktik ve tertipler kurguluyor!..”

Madde iki; başta “döven” ve “dövülen” ikili, Marcao ve Kerem olmak üzere, Galatasaraylı oyuncular “Avrupa maçlarındaki performanslarıyla, sezon başında hayal bile edilemeyecek büyük paralarla Avrupa kulüplerine gidebilme” kapısını açtılar… 

Ve “bu parlak geleceğin verdiği konsantrasyonu ‘başka’ Galatasaraylı futbolculara da aşıladılar”; Avrupa Ligi’nde, “Süper Lig’dekinden bambaşka bir takım” ortaya çıktı!.. Şu an itibarıyla, Marcao - Kerem İkilisinin bonservisleri, “kulübün kasasına 80 milyon avro girmeden” verilirse, yazık edilmiş olur; işte UEFA Avrupa Ligi maçlarının

Galatasaray’a getirdiği “parlak bir mali paket” daha…

Ama, son 16’ya kalan ve “Kupa neden olmasın” diye düşünmeye başlayan Burak Elmas - Fatih Terim ikilisi “bu satışı yaparlar” mı; sanmam!..

Tencere - kapak meselesi!..
Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu haftalık raporundan: “… G.Saray’a, Altay maçında flaş röportajların 30 dakika içinde tamamlanmaması nedeniyle 150 bin TL, aynı karşılaşmada taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle ise 32 bin TL para cezası verildi.”

Bu nasıl “talimattır”, bu nasıl “ceza tartısıdır”, anlamak mümkün değil. “Röportaj 30 dakikada tamamlanmamış, birkaç dakika uzamış”; 150 bin TL ceza… “Taraftarların çıkardığı saha olaylarının cezası” ise 32 bin TL…

Soruyorum; “bu zihniyetin yaptığı talimatlara uygun” cezalarla “taraftarın çıkardığı olaylar” önlenebilir mi?..

Ve de Galatasaray yönetimine, stat altında röportaj veren Galatasaraylı görevlilere ve teknik adamlara da sormak gerek; kulübünüz borç batağında iken, “röportaj uzatıp” 150 bin TL ceza almak neyin nesi oluyor?.. Ortada tam bir “Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş” örneği var; böyle kulübe, böyle federasyon, böyle federasyona, böyle kulüp!..

Unutulmazlar arasında bir Saygıner!..
“İnanılmazı başarmak”; işte bu söz tam da Semih Saygıner için söylenmiş, sanki…

3 Bant Bilardo’da “bir zamanlar” almadık şampiyonluk, kupa ve ödül bırakmayarak, “dünyanın en büyükleri arasına giren” Türkiye şampiyonumuz… 1994’te ilk defa Dünya Bilardo Şampiyonluğunu kazanan ve de dünya turnuvalarında “Mr. Magic / Bay Sihir” ve de “The Turkish Prince / Türk Prensi” diye tanıtılan Saygıner… 

Neden sonra ve de 57 yaşında, ülkemize “bir Dünya Şampiyonluğu” daha getirdi, hem de “Dünya Şampiyonu” Hollandalı rakibi Dick Jaspers’ı 50-37 yenerek…

Gençlik günlerimle, Ankara Ulus’ta “bilardo masalarının olduğu” bir kahve vardı. Orada çok bilardo oynadım, 1950’li yılların başlarında… Şimdi “snooker” denilen bir başka bilardo oyununun “seyir tiryakisi” olarak bazı günlerimin birkaç saatini TV ekranının başında geçirdiğimi de ilave edersem, “benim için” Saygıner’in “Dünya Şampiyonluğu’nun neler ifade ettiğini” okuyucularım anlayacaklardır.

“Büyük” Saygıner, binlerce teşekkür sana… “Unutulmayacaklarım” arasındasın; bir T.C. vatandaşı olarak “sonsuz” şükranlarımla…

Bu kaçıncı?..
Ey Ergin Ataman… Gene ve bu kaçıncı defa gene yaptın yapacağını…

Bunca ve de hem de “uluslararası” tecrüben var… Gene de “saha kenarından” teknik fauller alarak, diskalifiyeler olarak… Takımının kazanacağı mesela “2 sayı farkla Barcelona’ya karşı alınan yenilgideki gibi” senin aldığın “teknik fauller ile gelen atışlar ile” rakibe hediye ettiğin maçların sayısını unuttuk.

Hemen arkasından Bayern hezimeti de geldi…

Bunca tecrübene, bunca örneğe rağmen, hâlâ, tıpkı “Fatih Terim Hoca’mız gibi”, takımına da, kulübüne de “zarar verecek olan” saha / salon içi ve de “cezalandırılmaları yüzde yüz hareketleri” yapmaktan vazgeçmiyorsun; yazık!..

“Keskin sirke, küpüne zarar verir” sözünü hiç duymadın mı?

Şaka!..
Fatih Hoca, Lazio maçından sonra da “haftada kaç maç oynadıklarının, sezon başından beri 27 resmî maça çıktıklarının” altını çizerek, “Süper Lig’deki kötü gidişe mazeret bulmaya” çalıştı…

Bir meslektaşımız da çıkıp Hoca’mıza “Elindeki kadroya bir bak Hoca’m, bu kadro için haftada üç maçın lafı mı olur; Galatasaray, 2000 yılında UEFA Kupasını alırken, takımın haftada kaç maç oynuyordu?” diye sormadı…

Galiba “Fatih Hoca medyasından olmak, Galatasaray medyasından olmaktan daha cazip!..”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.