ABD ile ilişkilerin geleceği

A -
A +
ABD Senatosunda geçtiğimiz çarşamba günü yapılan oylamalarla Başkan Donald Trump kendisine yöneltilen iki suçlamadan da aklandı. Eylül ayında Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Partili Nancy Pelosi’nin düğmeye basmasıyla başlayan azil süreci böylece kendi partisi adına hezimetle sonuçlanmış oldu. Hemen ardından Demokrat Parti’nin Iowa eyaletinde düzenlediği başkan adayı belirleme ön seçiminde yaşanan karışıklıklar, zaten iki gün önce büyük bir mağlubiyet yaşamış olan Demokratların kamuoyundaki prestijini iyice sarstı. Muhalefette olan Demokratların kısa süre içinde toparlanarak, kasımda yapılacak seçimlere odaklanamamaları hâlinde Başkan Trump’ın çok kolay bir galibiyet alacağını şimdiden ilan etmek mümkün.
Yasama organını iki haftadır kilitleyen azil konusu kapandığına göre pazartesinden itibaren normal gündeme dönülecek. Söz konusu gündem içinde Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir konu da bulunuyor: CAATSA Yaptırımları.
Temsilciler Meclisi ekim ayında 16 ret oyuna karşılık 403 oyla Türkiye’nin Rusya Federasyonu’ndan S-400 hava savunma sistemini satın alması sebebiyle yaptırımlara tabi tutulmasına dair bir yasa tasarısını kabul etmişti. 12 Aralık’ta ise bu kez Senato’nun Dış İlişkiler Komisyonu 4’e karşı 18 oyla, Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını da içeren ‘Amerikan Ulusal Güvenliğini Koruma ve IŞİD'in Yeniden Ortaya Çıkmasını Engelleme Yasası’nı geçirmişti.
Bunların ardından, önce Temsilciler Meclisi ardından da Senato 2020 yılı savunma bütçesini aralık ayı ortasında kabul etti. Söz konusu düzenleme, S-400 alımı sebebiyle Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasını ve Başkan’ın Türkiye’yi CAATSA yaptırımları kapsamına sokmasını öngörüyor. Başkan Trump bu yasayı 20 Aralık’ta imzalayarak yürürlüğe soktu. Trump’ın imzaladığı yasada ayrıca Türk Akım ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda da Türkiye’yi hedef alan ifadeler yer alıyor. Dahası GKRY’ye uygulanan silah ambargosu da şartlı olarak kaldırılıyor.
Azil davasını atlatan Başkan Trump bir yandan, artık resmen başlayan başkanlık seçimi sürecine odaklanacak, diğer yandan da 20 Aralık’ta imzaladığı bütçe yasası metninde yer alan Türkiye’ye yaptırım uygulanması çağrısını nasıl ve ne şekilde cevaplandıracağına karar verecek.
Başkan’ın dört seçeneği var:
  1. Ortaya çıkan yeni ulusal güvenlik konularını ileri sürerek, yasada yer alan ifadeleri hiç dikkate almayabilir. CAATSA yaptırımlarının Türkiye’ye uygulanması için hiçbir adım atmayabilir.
  2. CAATSA’da sayılan maddelerden en az beşinde Türkiye’ye yaptırım uygulanmasına karar verebilir ama bunların uygulanmasını, yine yasada öngörüldüğü şekilde ulusal güvenlik gerekçesini Kongre’ye ileterek, 180 gün boyunca erteleyebilir.
  3. CAATSA’da sayılan maddelerin en az beşinde yaptırım kararı alır ama bunların bir kısmını yürürlüğe sokarken, diğerlerini ulusal güvenlik gerekçesini Kongre’ye ileterek 180 gün boyunca erteleyebilir.
  4. CAATSA’da sayılan maddelerin en az beşinde Türkiye’ye yaptırım kararı alır ve bunların tamamını yürürlüğe sokar.
Birinci seçeneğin Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği açısından en olumlusu olduğu açık. Fakat, Kongre’nin her iki kanadındaki hava dikkate alındığında, Trump’ın CAATSA yaptırımları konusunda çok uzun süre hareketsiz kalması çok küçük bir ihtimal. Başkan diğer üçünden birini seçmeye zorlanacak. Burada kilit ifade ‘ulusal güvenlik’.
İran Devrim Muhafızları Komutanı Süleymani’nin öldürülmesinden sonra gerginliğini koruyan ABD-İran ilişkileri ulusal güvenlik kapsamında görülebilir. Trump, Türkiye’nin bu çerçevede ABD için taşıdığı önemi vurgulayarak CAATSA’yı uygulamayı kısmen ya da tamamen erteleyebilir. Keza İdlib’de yaşanan kriz ve Suriye’de yaşanan son gelişmeler de Başkan’ın ulusal güvenlik gerekçeleri arasında yer alabilir. Perşembe günü BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye konusu ele alınırken ABD Daimî Temsilcisinin "Müttefikimiz Türkiye’nin tam olarak yanındayız" cümlesi dikkat çekiciydi. Dışişleri Bakanı Pompeo da, askerlerimizin şehit edildiği saldırının ardından benzer bir ifade kullanmıştı.
Diğer yandan, Türkiye-İsrail ilişkilerinin durumu da, bir şekilde CAATSA yaptırımları konusunu etkileyecektir. Musevi lobisiyle yakın ilişki içinde olan bazı Kongre üyelerinin Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini ileri sürerek, daha önce de olduğu gibi, CAATSA konusunda ısrarcı olmaları beklenebilir. Aynı minvalde, Trump’ın oy deposu olarak gördüğü Mesihçi Evanjelistleri ziyadesiyle memnun eden akıllara ziyan sözde barış planına, topyekûn karşı çıkan Türkiye’nin bu çevrelerin uzun süreden beri hedefinde olduğu da unutulmamalıdır.
Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarının kısmen ya da tamamen kapsamına alınmasının ikili ilişkilere tamir edilmesi çok güç büyük bir darbe vuracağı ve Türkiye’nin kendisine karşı atılacak her adıma mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde karşılık vereceği şüphe götürmez bir gerçektir. Umarız ABD yönetimi müttefiklik ilişkisini tamamen anlamsızlaştıracak bir eylem içinde bulunmaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.