İRAN’DA DARBE ve PARA DOLU BİSKÜVİ KUTULARI

A -
A +
 
İran’da petrolün bulunması, Orta Doğu’da ekonomik bir inkılap olmuştur. Artık Churchill’in tabiriyle; “Her damla petrol için, bir damla kan dökülecektir.”
 
Geçenlerde eski bir İngiliz ajanının, MI6’in Kıbrıs’taki İran istasyon şefi Norman Darbyshire’ın 1985’te verip neşredilmeyen, şimdi ortaya çıkan mülakatı, 1953 senesinde İran başbakanı Musaddık’ın devrilmesi ve Şah’ın tekrar tahtına dönüşünü temin eden darbenin arkasında İngiltere’nin rolünü ifşa etti. İngiltere, darbeye katılması için ABD’yi ikna etmiş; İran parlamentosu mensuplarına bisküvi kutularına saklanan paralarla rüşvet vermişti.
İRAN’DA DARBE ve PARA DOLU BİSKÜVİ KUTULARI
 
Tac’ın İncisi’nin Eşiği
 
Bu, ehli için şaşırtıcı değildi elbette. İngiltere’nin İran’a alakası eskidir. 1600’de kurulan Doğu Hindistan Şirketi, İngiltere’nin Asya politikasında çok mühim bir rol oynamıştır. Esas çalışma üssü Hindistan olan şirket, 1616’da İran’da ve 1640’ta da Osmanlı hâkimiyetindeki Basra’da birer ticari depo açtı. Basra da ayrıca İngiliz tüccarını koruyup kollamak üzere İngiltere’nin bir konsolosu vardı.
İran, Tac’ın İncisi Hindistan’ın eşiği olmak itibarıyla mühimdi. Buraya hep Fars kültürünü iyi bilen, tecrübeli ve arkeolojiye meraklı diplomatlar gönderdi. Buradaki gayrimüslimlerin hâmisi rolünü üstlendi. Emperyalizminin belki de tek hoş tarafı olarak, arkeolojik çalışmalar yapmak suretiyle toprak altındaki Şark kültürünün ortaya çıkmasına yardımcı oldu.
XX. yüzyılda Orta Doğu’da yaşanan değişim-dönüşümdeki en mühim faktör, 1908’de İran’da ilk petrol kaynaklarının bulunmasıyla yaşanan ekonomik inkılap olmuştur. %51 hissesi İngiltere’ye ait Anglo-Iranian Oil Company İran ve Irak’ta faaliyet gösteriyordu. Churchill’in “Her damla petrol için, bir damla kan dökmek” (To shed a drop of blood for every drop of oil) sözü meşhurdur.
İRAN’DA DARBE ve PARA DOLU BİSKÜVİ KUTULARI
 
İran tahtında ilk Fars
 
I. Cihan Harbi’nde Türk, Rus ve İngiliz mücadelesine sahne olan İran, 1919’da Türk ve Rusların çekilmesiyle tamamen İngiliz nüfuzuna girdi. 1921’de Sovyet yanlısı bir darbe ile Rıza Pehlevi diktatör oldu. 1925’te de Kaçar hanedanını tahttan indirerek kendisini Şah ilan etti. böylece VII. asırda Müslüman Arapların fethinden beri ilk defa İran’da iktidara Fars ırkından biri geçiyordu.
Şah, memleketi, hayranı olduğu komşusu Türkiye’ye benzer şekilde reforma tabi tuttu. Ancak ülkeye sızan Alman nüfuzuna engel olmayı reddettiği için 1941’de İngiliz ve Ruslarca tahttan indirilip sürgüne gönderildi; tahta genç oğlu Muhammed Rıza çıkarıldı.
 
“Britanya’nın Âli Menfaatleri”
 
II. Cihan Harbinin ardından ve Soğuk Savaş devrinde İngiltere Orta Doğu’daki yerini yavaş yavaş ABD’ye devretse de, “Britanya'nın âli menfaatleri” çerçevesinde mıntıkanın güçlü bir aktörü olmaktan asla vazgeçmedi. Sovyet korkusu sebebiyle ülkedeki Komünistleri baskı altında tutan Şah’a karşı solcu cephe kuruldu; hatta suikastlar tertiplendi. Hanedana ait toprakları halka devretmek istediyse de, bu galeyanı engelleyemedi.
Şah, Sovyet desteği ile sokaklara dökülen halkı teskin için Nisan 1951’de Musaddık’ı başbakan yaptı. 70 yaşındaki hukukçu Musaddık, İsviçre’de okumuştu. Kacar hanedanıyla akraba idi. Bayılmalarla biten öfke nöbetlerine rağmen, hem milliyetçi, hem sosyalist, hem de dindar bir Şii gibi görünerek kitleleri kendisine bağlamayı bildi. Sık sık pijamalarıyla görünerek samimi bir imaj vermeye çalışan eksantrik bir politikacıydı.
Musaddık’ın ilk icraatı, sonradan BP ismini alacak olan, İngiltere’nin denizaşırı en büyük yatırımı Anglo-Iran Petrol şirketini devletleştirmek oldu. İran’ın tamamen Sovyet tesirine gireceğinden endişelenen İngiltere, İran ekonomisini çökertmek yolunda aktif politika takip etti.
Ekonomik ambargo, limanların ablukası, milletlerarası platforma şikâyet, para etmedi. Mayıs 1952’de Musaddık, diplomatlarını sınır dışı ettiği İngiltere ile münasebeti kesti. ABD Başkanı Truman, Londra’nın darbe teklifine sıcak bakmadı.
 
İran’ı aklıselime Davet
 
Giderek bir diktatör olan Musaddık, arkasındaki desteği kaybetti. Petrol artık İran’ın idi, ama satma imkânı yoktu. Üç sene petrol gelirinden mahrum kalan ülke, ekonomik krize düştü. Musaddık, önce senatoyu, ardından anayasa mahkemesini kapatıp örfi idare ilan etti.
Bunun üzerine Churchill ile Eisenhover anlaşıp, 13 Ağustos 1953’te Musaddık’ı devirdi. CIA’dan Kermit Roosevelt (eski başkanlardan Theodore Roosevelt’in torunu) bu işin ABD ayağını yürüttü. Yapılan darbe değil, “İran’ı aklıselime davet” idi.
Ancak Musaddık direndi; hatta Şah, ailesiyle memleketi terk etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine general Zahidi kumandasındaki ordu Tahran’da kontrolü ele alınca Şah döndü. Musaddık tutuklandı. Vatana hıyanetten 14 yıl ev hapsine mahkûm oldu.
Musaddık’ı kaderi, iktidara geldiği gün belli olmuştu. Artık petrol, İngiliz, Amerikan, Hollanda ve Fransız firmalarından müteşekkil bir konsorsiyum tarafından, İran Millî Petrol Şirketi adına çıkarılacaktı. Darbe, İngiltere’ye 1,5 milyon sterline mal oldu.
 
Krallar ve Paşalar
 
Şah devrinde, İran’da, İngiltere yerine ABD tesirli oldu. ABD Savunma Bakanı Acheson’un, “İngiltere’nin Krallar ve Paşalarla Orta Doğu’yu kontrol etme devri geçti” sözü meşhurdur. Bununla beraber Orta Doğu’yu iyi tanımayan ABD, hiçbir zaman İngiltere’nin mıntıkadaki tecrübesine ve kurnaz politikasına erişemediği için, çok zaman işi eline yüzüne bulaştırmıştır.
Şah, memleketini ekonomik, sosyal ve siyasi cihetle kalkındırmaya hasretti. 1963’te Fransa ve Sovyetlerin desteğiyle başlayan ikinci bir muhalefet dalgası, hareketin lideri Humeyni’nin sınır dışı edilmesiyle söner gibi olduysa da, 1979’da kimsenin beklemediği bir şekilde Şah, tahtını kaybetti. Sovyetlere karşı Yeşil Kuşak kurma hayalindeki ABD, büyük bir toyluk yaptı. Kansere yakalanan Şah’tan ümidini kesip, bu yeni rejimi destekledi. Ama bomba elinde patladı.
 
Başka bir güce geçit yok!
 
İngiliz diplomat Woodhouse, İngiltere’nin XVIII. asırdan itibaren takip ettiği Orta Doğu politikasını tek cümlede hülasa etmiştir: “Başka bir gücün Orta Doğu bölgesini İngiliz menfaatleri aleyhine domine etmesini engellemek.”
İngiltere için Orta Doğu ülkeleri 3 kategoridedir: 1-Suudi Arabistan, İran gibi petrol çıkaran ülkeler. 2-Mısır ve Suriye gibi petrol kaynaklarının Batı’ya varmasında rol oynayan transit ülkeler. 3-İsrail, Yemen gibi petrol politikalarına dâhil olmayan ülkeler. İngiltere’nin Orta Doğu politikası da buna göre şekillenir.
Soğuk Savaş devrinde Bağdat Paktı ve CENTO (Central Treaty Organization-Merkezi Antlaşma Teşkilatı) vasıtasıyla mıntıkada tesirini arttırmak istedi. Bunlar, İngiltere, Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve Birleşik Krallık arasında, Sovyetler’in Orta Doğu’daki nüfuzunu kırmaya müteveccih  güvenlik ve savunma teşkilatıdır.  İngiltere, 1970’lerde petrol ihtiyacının %45’ini bu mıntıkadan karşılıyordu
İran’daki Şii ihtilalinden sonra bu teşkilatların tesiri azalmıştır. Buna mukabil Türkiye’nin stratejik ehemmiyeti İngiltere’nin gözünde artmıştır. Britanya emperyalizmini tehdit eden Sultan Hamid’in hal’i, saltanat ile hilafetin kaldırılması, zaten Orta Doğu’nun İngiltere tarafından yeniden dizaynının tabii safhalarındandı. Kurulduğu 1923’ten beri en ufak bir siyasi kriz yaşamadığı Türkiye’yi her platformda desteklemiştir. ABD’ye benzer şekilde, Türkiye’nin klasik Batı merkezli dış politikasının devamı gereğince, ne ülkede yaşanan askerî darbelere, ne de sert sosyal politikalara ses çıkarmış; Ankara’yı Batı mahrekinde tutmak için çeşitli tavizler bile vermiştir. Türkiye’nin AB’ye girmesini en çok destekleyen, İngiltere olmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.