"Azığımızı tilkiler mi, kuşlar mı aşırdı göremedik Hocam!.."

A -
A +
"Hocam o arkadaşlar çok haklıymış. Ben de ölsem kimseden bir şey isteyemem. Başımdan çok geçti benzer hadiseler..."   Lütfü Hoca: - Yiyeceğimiz aş ekmek, içeceğimiz su buralarda olunca yapacağımız bir şey yoktu. - Âmennâ… Biz de Badicivanlıyız. Arkadaşlarla istişare ettik. Dedik köyün camisinin önünde mola verelim. Hem namazımızı kılar, hem de bizim yabancı olduğumuzu görünce “yemek ikram eden çıkar...” diye düşünüyorduk. Arkadaşımızın biri son noktayı koydu: “Ya ayıp ayıp Kâmil Babam aha burada yatıyor. Gidip selam verelim, ona misafir olalım…” deyince, akan sular durdu. Aynen geldik, hem öküzlerimiz yayılıyor, karınlarını doyuruyor, hem de bize ikramları yetişti. - Kâmil Baba, çok büyük bir zat-ı muhteremdir. Sanemerli Ahmet Baba ile beraber bu beldenin manevi sütunlarından biri... Hem rahmetli babacığım da seneler önce bu köyde imamlık yapmış. O zaman Kâmil Babadan ders almış. Biz tanıyamazsak da babamız çok kerametlerine şahit olmuştu. Ağlayarak anlatırdı. Ona misafir olan işte böyle güzel ağırlanır. İlk gelir gelmez bizim misafirimiz olsaydınız belki bu kadar hizmet edemeyebilirdik. - Hocam, dün akşamdan beri Sarıkamış ormanlarından geliyoruz; yol azığımız da vardı ama yolda tilkiler mi, kuşlar mı ne aşırdı göremedik. Anlayacağınız; dün akşamdan beri açız. Tam ziyafet oldu bize. Rabbim birinizi bin etsin! Sen edeceğini ettin, sıra bizde... Eğer yolunuz bizim oralara düşerse o zaman görürsünüz nasıl hizmet edeceğimizi. Ama nerede o şans. Bize misafir olmanız için duâ edeceğim Rabbime… Çok hissî bir hava oluştu. Gittim onlara Etem Ağagil’in merekten çıkan gözeden buz gibi su getirdim. Yolda yetecek kadar, ekmek, peynir koyup helâlleştik, uğurladık. Adamların memnuniyetinden nihayetsiz memnun olmuştum. Bu arada Cafer Ağa, müsaade isteyerek söze girdi: - Hocam o arkadaşlar çok haklıymış. Ben de ölsem kimseden bir şey isteyemem. Başımdan çok geçti benzer hadiseler. Hep aç kaldım. Çok iyi düşünmüşsünüz. - Bütün Türk insanı öyle. Erzurum’da bu hissiyat daha yüksek. Yani bir şey isteyememe… Hele “Açım, bana ekmek ver!” demektense ölmeyi tercih eden bir milletiz. - !!! - Bundan sonrasını, ahan burada Osman anlatsın. Bakalım neler yaşamış? - Hadi Osman Efendi seni dinliyoruz. - Böyle sohbet meclisinde sözün bana düşmesine hem sevindim hem de kendi adıma utandım. Âlimlerin arasında mahcup olmak istemezdim ama neylersiniz ki; “Emir edepten üstündür…” düsturu mucibince anlatayım: Askerliğimi Bayburt’ta yaptım. Bir güz günü tatbikat için bizim birliğimiz Pasenler Ovasına geldi… Çadırlar kuruldu. Gece gündüz durmadan seferberlik tatbikatı yapıyoruz. Şartlar oldukça zor. Bir gün bölük komutanım Yüzbaşı Hasan Gürdağ, bana döndü: “Sen ‘dadaşım dadaşım’ deyip övünüyormuşsun Osman! Kaç haftadır buralardayız bir dadaşlığını görmedik! Bari al şu mataramı, şu karşı köye git, çeşmesinden serin, hoş bir su akıyor, doldur da gel, çakma dadaş!” Koşarak yanına gittim selam çaktım: “Emredersiniz komutanım!” dedim... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.