Her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşan…
Gazze’nin masum halkına, İsrail zulme devam ediyor.
Bu köşede defalarca yazdığımız bu dramı en son…
Bir Filistinli anne şu sözlerle dile getirdi:
“Gazze’de herkes aç… Aç değil açlıktan ölüyor.”
Yüreğimizi dağlayan bu feryadı biraz açalım isterseniz:
100 bin çocuk toplu ölümle burun buruna.
Üç kişiden biri açlığın pençesinde cebelleşiyor.
Evsiz-barksız sefil perişan yüz binlerce insan sokaklarda.
Soykırımda Hitler’i bile geride bırakan katil Netanyahu,
Allah korkusu olmayan beşeriyete bela Netanyahu,
1.000 tır dolusu gıdayı imha ettirmekten zevk alan,
Vicdansız, ahlaksız, kalp gözü kapalı Netanyahu…
Ne zaman dize gelecek, ne zaman af dileyecek!
Dört gözle bekliyor dünya kamuoyu…
***
Geçtiğimiz cuma günü camilerde okunan hutbenin…
Ana konusu Gazze’ydi, ayetler üzerinden…
Zalim toplum ashabu’l-uhdud’un anlatıldığı,
Zulmedenleri cehennem azabının beklediğine yönelik...
Netanyahu ve destekçilerine de net mesajlar vardı hutbede:
“Bugünün ashabu’l-uhdud’u siyonist zalimlerdir. Bir avuç mümin, siyonist zalimlere ve onları destekleyen bütün şer odaklarına karşı imanla, sabırla ve onurla direnmektedir. Tarih şahittir ki Kâbiller kaybetmiş Hâbiller kazanmıştır. Nemrutlar kaybetmiş İbrahimler kazanmıştır. Firavunlar kaybetmiş Musalar kazanmıştır. Ebu Cehiller, Ebu Lehebler kaybetmiş Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselam ve onun ümmeti kazanmıştır. Gazze; bugün, sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için bir imtihan yeridir. Gazze, insanlığın onur sınavıdır.”
Hutbenin can alıcı başka bir bölümü de boykot çağrısıydı:
“Sadece dua ve yardım yetmez; zalimin ekonomisini besleyen ürünleri boykot etmek de imanımızın ve insanlığımızın gereğidir. Çünkü alışveriş tercihi sadece ticari değil, vicdani ve ahlaki bir duruştur. Unutmayalım ki, yeryüzündeki onurlu ve vicdan sahibi insanlar sayesinde zalimler mutlaka bozguna uğrayacak, inananlar mutlaka galip gelecektir.”
***
Hâlihazırda 147 ülke Filistin’i tanıyor.
Önümüzdeki günlerde de Fransa’yla birlikte…
İngiltere ile başka Avrupa ülkeleri de tanıyacak.
Ama engel frenleri hemen devreye girdi.
Tehditler savruluyor, o ülkeleri karıştırmak için planlar yapılıyor.
Kim bunlar derseniz, hepiniz biliyorsunuz zaten.
Şunu hiç unutmayalım ki;
Zalimlerin de hutbede bertildiği gibi…
Mutlaka ama mutlaka sonu gelecektir.
Zira atalarımızın şu sözünü aklımızdan hiç çıkarmayalım:
Keser döner sap döner… Gün gelir hesap döner!
Dünya âlem bu hesap verme gününü dört gözle bekliyor…
Belediyelerde yolsuzluk, rüşvet almış başını gidiyor.
Onun tek derdi var; Ekrem İmamoğlu.
Belediye çalışanları hakkını istedi işten atılıyor,
Onun tek derdi var: Ekrem İmamoğlu.
Halka hizmet yok. Sokaklar çöp yığınları ile dolu…
Turistik şehirleri koku sarmış pislikten geçilmiyor.
Onun tek derdi var; Ekrem İmamoğlu.
Terörsüz Türkiye Komisyonu kuruluyor.
Onun tek derdi var; Ekrem İmamoğlu…
Türkiye, Ukrayna ve Rusya’yı bir araya getiriyor.
Savaşın durması, ateşkes imzalanması için…
Onun tek derdi var: Ekrem İmamoğlu…
İran, İngiltere, Fransa, Almanya, İstanbul’da buluşuyor…
Nükleer enerji konusunda ortak yolu bulmak için.
Onun tek derdi var: Ekrem İmamoğlu…
Suriye ve Gazze’de yer yerinden oynuyor…
Onun tek derdi var: Ekrem İmamoğlu
Ülkemizin dört bir yanı alevle kuşatılmış.
Ormanlarımız cayır cayır yanıyor.
Onun tek derdi var; Ekrem İmamoğlu…
Nihayet iki gün önce Ankara’da adaylık ofisini de açtı.
Allah kimseye böyle bir dert vermesin…
Bu yükün altından kalkmak çok zor?!
Zira her şey aydınlanan gün gibi ortada…
Son zamanlarda Türkçeyi iyice katledilir hâle getirdik.
Uydurukçuluğun ötesinde, anlaşılmaz kurgularla.
Merhum Nihat Sami Banarlı’nın dile getirdiği…
Türkçenin sırları, inceliği ruhu yok olmak üzere.
Bir kelime ile izah etmek varken iki üç kelime kullanıyoruz.
Gençler için özenti diyelim geçelim ama... ama…
Bürokratlarımız, genel müdürlerimiz için ne söyleyeceğiz!
Çok basit örnek vermek gerekirse:
Savunma Sanayii Başkanlığının
İDEF Fuarı’nın tanıtımı ile davetinden bahsedelim.
Konuşmacıların hepsinde ortak bir dil vardı:
Aktarıyor olacağız, sunuyor olacağız, yapıyor olacağız,
İnanıyor olacağız, devam ediyor olacağız,
Göstermiş olacağız, geliyor olacağız, sizi bekliyor olacağız…
Hâlbuki duru Türkçemizde bunların karşılığı belli:
Aktaracağız, sunacağız, yapacağız, inanıyoruz,
Devam ediyoruz, göstereceğiz, geleceğiz, bekliyoruz…
Niye kendimize ve dilimize eziyet ediyoruz…
Bir türlü anlamak mümkün değil?!
YTÜ, Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ… Yarışa girmiş…
En yüksek puanlı öğrencilerini kendilerine çekmek için.
Öyle vaatleri var ki;
Büyük miktarlarda burs verme, aylık bağlama
Kırtasiye masraflarını karşılama, bilgisayar verme,
Teknokentlerde firma kurdurma, uçak bileti alma…
Şunu söylemek gerekirse…
Bu üniversitelerimiz en iyi eğitimi veren,
Zeki, üstün yetenekli öğrencilerin tercih ettiği,
Mezun olduklarında iş bulabilecekleri,
Ülkemizin en gözde kurumları zaten…
Böyle bir zahmete(!) girmek kime ne sağlar?
Vaatlerin paraları kimin cebinden çıkacak?
Doğrusunu söylerseniz bir türlü idrak edemedik!
***
Alman hükûmet sözcüsü açıkladı ya…
Türkiye’nin 40 adet Eurofighter alımında,
Tutuklu Ekrem İmamoğlu’nun payı varmış!
Olumlu görüş bildirmesiyle ikna olmuşlar.
Madem İmamoğlu’nun sözünü dinliyorlar.
İktidar İmamoğlu’ndan ricada bulunsa da…
Çok kısa zamanda Avrupa Birliği’ne girsek?!
Ne güzel olur değil mi!?
Akif Bülbül'ün önceki yazıları...