Kapı, kilit, anahtar...

A -
A +

Süleyman Demirel’in siyasete hediyesiydi:

 

“Dün dündür bugün bugündür.”

 

Kemal Kılıçdaroğlu da bu sözlerin izinden gidiyor.

 

Dün söylediğini bugün inkâr ediyor.

 

Yarın başka bir şey söylüyor.

 

U dönüşü yapıyor,  hızına yetişilemiyor.

 

Herkes ters köşe oluyor.

 

             ***

 

Çok uzaklara gitmeye gerek yok.

 

İşte size son örnek; başörtüsü çıkışı.

 

Düğün değil, bayram değil… 

 

Eniştem beni niye öptü misali…

 

Durup dururken;

 

Hangi dağda kurt öldüyse…

 

Başörtüsüne yasal güvence istedi.

 

Sanki; 

 

28 Şubat sürecine sahip çıkmamış gibi.

 

Sanki;

 

“İkna odaları"nın mimarlarına kucak açmamış gibi.

 

Sanki;

 

Düzenlemeyi daha önce iptal ettirmemiş gibi.

 

Sanki;

 

Bir metrelik bez parçası diyerek inananları incitmemiş gibi…

 

             ***

 

İster ‘samimiyetsizlik’ deyin, ister ‘riyakârlık’ deyin.

 

İster ‘Pragmatiklik’ deyin, ister ‘Polyannacılık’ deyin.

 

Ne derseniz deyin ama hiçbir şey değişmez.

 

Bu işin altında yatan tek şey:

 

Sadece ve sadece oy avcılığı

 

O dönemi hafızalarından silemeyen,

 

İtilen kakılan, 2. sınıf muamelesi gören,

 

“Mütedeyyin” insanlar, kanmaz, inanmaz.

 

Oyuna gelmez, katıla katıla gülüp geçer.

 

             ***

 

Tabii ki, Erdoğan’ın cevabı da  gecikmedi.

 

Bu şık(!) hareketi, “çok güzel bir hareketle” karşıladı.

 

“Hemen Anayasa değişikliğine gidelim” dedi.

 

Yani, önüne gelen pası gole çevirdi.

 

Ve Kılıçdaroğlu’na futbolcu olduğunu hatırlattı:

 

Benim ömrümün santrforlukla geçtiğini bilmiyor ki!..

 

             ***

 

Kılıçdaroğlu, CHP’yi de hayal kırıklığına uğrattı!

 

Kendini destekleyen malum çevreleri de şaşırttı.

 

İddia odur ki:

 

Açıklamasından kimsenin bilgisi yoktu.

 

Zira Akıl Hocaları böyle buyurmuştu.

 

O da uymuştu.

 

Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı nedir?

 

Ütopya ile gerçeğin yüzleşmesi midir?

 

Nasrettin Hoca misali ‘göle maya çalma’ mıdır?

 

Sonuç;

 

Atalarımız ne güzel söylemiş.

 

Gerçekleşmesi imkânsız şeyleri dile getirmek  için:

 

 “Umut, Kafdağı’nın ardında…”  

 

             ***

 

Rahmetli Özal’ı da anmadan geçmeyelim.

 

Nurlar içinde yatsın.

 

1984’te düzenleme yapmıştı.

 

Kenan Evren veto etti.

 

1998 yılında yeniden düğmeye bastı.

 

Yasal güvenceyle çözüm getirdi.

 

Bu kez de Evren, AYM’nin kapısını çaldı.

 

Hazırda bekleyen AYM iptal etti.

 

             ***

 

Başörtüsü sorunu, toplumun kanayan yarası.

 

72 yıldır toplumumuzun gündeminden düşmedi.

 

İnşallah, Anayasa değişikliği merhem olur.

 

Türkiye’nin gündeminden de düşer…

 

 

 

 

 

Kara gün dostu!

 

 

 

Ukrayna-Rusya savaşı kimleri vurdu?

 

Tabii ki burnundan kıl aldırmayan…

 

Büyüklüğü ile kibirlenen Avrupa’yı…

 

Şimdi enerji krizi ile karşı karşıya kaldılar.

 

Rusya’nın doğalgazına muhtaçlar.

 

Kozlar Putin’in elinde;

 

Vanaları kapattı, “Paydos” düdüğünü çaldı.

 

             ***

 

Bundan sonra gidişat nasıl olur?

 

Önümüzde 3 ihtimalli denklem söz konusu:

 

İlki, kuyruğu dik tutup Ukrayna’yı savunmak.

 

Putin’in işine gelmez.

 

İkincisi, “Biz ettik, sen etme” diyerek aman dilemek.

 

Putin’i belki insafa getirir.

 

Üçüncüsü de, alternatif kaynaklara yönelmek…

 

Putin buna da mutlaka çelme takar.

 

Avrupalılar, “Putin kışını atlatmak için” ne yapıyorlar?

 

Alman vekiller paltoyla mesai yapıyor.

 

Macron, ‘kazaklı’ dönem başlattı.

 

Dünyayı sömüren iş dünyası ise çıkmazda.

 

Fabrikalardaki sıcaklığı 17 dereceye düşürdüler.

 

Üretimde çalışanlara mont veriyorlar.

 

Üretim yapılmayan binalara kilit vuruyorlar.

 

Sıcak su kullanımını yasakladılar.

 

Maliyeti azalmak için hafta sonu üretimine geçtiler.

 

             ***

 

Bu aşamada Türkiye’ye düşen görev var mı?

 

Tabii ki var:

 

Sözde müttefiklerimizi üşütmemek.

 

Peki ne yapabiliriz?

 

AFAD’ımız var, Kızılay’ımız var.

 

Resmî, sivil yardım kuruluşlarımız var.

 

“İmdat” dedikleri anda…

 

Hiç tereddüt etmeden koşarız.

 

Onlara termal çadır, battaniye sevk ederiz.

 

Yün yatak, yorgan, hırka, kazak gönderebiliriz.

 

Aç, susuz kalmasınlar, gıda sıkıntısı çekmesinler.

 

Bakliyat, meyve gibi ürünler de verebiliriz.

 

Haa, hiç ‘olmaz’ demeyin.

 

Olur mu olur, hem de bal gibi olur.

 

Cumhurbaşkanımız devreye girer.

 

Putin’i ikna eder, musluklar açılır.

 

Siz de kışı sıcak ve huzur içinde geçirebilirsiniz.

 

Sizin gibi ayrımcılık yapmayız.

 

Bize karşı hasmane tutum izleyen,

 

Teröristleri besleyen Yunanistan’ı da dâhil ederiz…

 

İsveç’i de, Finlandiya’yı da…

 

Zira, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük özelliğidir:

 

Kimliğine bakmaz, mağdurlara her zaman yardım elini uzatır.

 

Çekinmeyin, yeter ki isteyin.

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı

Ahmet Davutoğlu iddialı konuşuyor.

 

Mitinglerine  “organik” coşkulu gönüllüler katılıyormuş.

 

Toplama, zorla getirme yokmuş.

 

Bu arada Cumhur İttifakı’na da çamur atıyor.

 

Mitingleri “doldurma” kalabalık.

 

Mitingler için, fabrikalar tatil ediliyor.

 

Valiler, idari yetkililer çalışıyor.

 

Sultanbeyli mitingiyle de  kıyaslıyor.

 

Sultanbeyli’nin yüzde 75’i AK Partiliymiş.

 

Buna rağmen orada on binleri toplamışlar.

 

             ***

 

Osman Bölükbaşı, siyasetin en nüktedan ismiydi.

 

Rahmetli meydanları hıncahınç doldururdu.

 

Seçim sandığında ise karşılığı olmazdı.

 

Bir gün miting meydanında gürledi:

 

“Sizin harmanınız büyük de, daneniz çıkmıyor...”

 

Yoruma gerek yok:

 

Ne demek isteğimizi anladınız, sanırım…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.