POTPURİ

Sesli Dinle
A -
A +
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en büyük hayali;
Türkiye’yi ‘Darbe Anayasası’ndan kurtarmak,
Demokratik, özgürlükçü,
Sade, dili anlaşılır,
Ezilip bükülmeyen,
Geleceği kucaklayan,
Türkiye Yüzyılına yakışan,
Birinci sınıf sivil bir Anayasa.
Adli yıl açılışında her kesime çağrı yaptı:
‘Gelin hep birlikte yapalım’ diye.
Meclis açıldığında AK Parti gündeme getirecek.
Muhalefetin tavrını merak ediyoruz doğrusu:
Ellerini taşın altına koyup, sorumluluk alacaklar mı?
Yoksa, yine “Biz yokuz" deyip işi yokuşa sürecekler mi?
     ***
Türk tarihi, şanlı zaferlerle doludur.
Hele hele ağustos ayında.
Türklere Anadolu’nun kapısını açan;
Malazgirt Zaferi…
Millî Mücadelenin simgesi olan;
30 Ağustos Zaferi …
İki zafer de görkemli törenlerle kutlandı.
Büyükelçilerden, sivil erkâna,
Askerden siyasilerine kadar,
4 binden fazla kişinin davet edildiği,
Külliye’deki, 30 Ağustos törenine bizzat şahit olduk.
Bazı izlenimlerimi aktarmak isterim sizlere...
1071 kişiden oluşan koro muhteşemdi.
Türkiye Yüzyılının Marşı da seslendirildi.
Hazırun coşku ile dinledi.
Aynı anda 1.200 drone ile yapılan gösteri harikaydı.
Beştepe ayrı bir güzelliğe büründü.
Bu eşsiz organizasyonu gerçekleştiren,
Hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan,
İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve ekibi,
Hem teşekkürü hem takdiri fazlasıyla hak ediyor.
Şimdiden merak ediyoruz doğrusu:
Cumhuriyetimizin 100. yıl kutlamaları nasıl olacak?
29 Ekim’de hangi sürprizle karşılaşacağız!
     ***
Hükûmetle sendika anlaşamadı.
Hakem Kurulu devreye girdi.
Oy çokluğuyla Hükûmetin teklifi onaylandı.
Belki birkaç puan oynayabilirlerdi.
Daha önceleri yapıldığı gibi…
Ama bu yola tevessül etmediler?!
Kurulda görev alanların 7’si bürokrat.
4’ü de sendikacı memur.
Hepsi devlete hizmet veriyorlar.
Hepsi toplu sözleşmeden yararlanacak...
Şaka ile karışık sözlerimize son noktayı koyalım:
Memura, memurun yaptığını memur yapmaz!”
“Memur, memur olalı, memurdan bu kadar zulüm görmedi!”
     ***
Yıl 2010’du.
İlk seçimi Baykal sayesinde kazandı.
Kaset kumpası, Genel Başkan koltuğuna oturttu.
Ama o gündür bu gündür…
O koltuk haricinde hiçbir seçimi kazanamadı.
Genel seçimler, yerel seçimler,
Anayasa  değişikliği referandumları …
Son mağlup olduğu seçim de;
14 Mayıs, 28 Mayıs seçimleri oldu.
Mağlubiyet üzerine rakip tanımayan,
13 yıldır istikrarını koruyan Bay Kemal,
Şimdi de yerel seçimlere hazırlanıyor.
Partisini kırıp dökerek, asarak keserek!
Akıbeti yine aynı olacak.
Sandıkta büyük hüsrana uğrayacak.
Zira karşısında Erdoğan var…
Kazanmasına hiç fırsat vermiyor.
İyimser gözle bakarsak, dememiz o ki;
Kaybetmek de bir zaferdir!
Her yiğidin harcı değildir.
Böyle bir başarı karşılıksız kalmamalı?!.
Zafer üstüne zafer…
Ödüllendirmek gerekiyor.
Mesela ne ödülü verilebilir?
"Siyaset Üstün Hizmet Ödülü..."
"Kaybedenler Kulübü Onur Ödülü..."
"Kaybede Kaybede Koltuğu Muhafaza Ödülü..."
Ödül bununla da sınırlı kalmamalı.
Bay Kemal Guinness’e de girmeli?!.
Tabii dünyada başka hep kaybeden siyasetçi yoksa?!.
     ***
Balkanlarda turistik gezi mükemmel…
Ecdat yadigârlarını yerinde görüyorsunuz.
Tarihinizle gurur, onur duyuyorsunuz…
Ama bazı ülkelerde bu gezi âdeta eziyete dönüşüyor.
Mesela, Hırvatistan ve Karadağ!
Sınır kapısında 5-6 saat beklemeye mecbursunuz.
Otobüste tedirginlik içinde kıvranıyorsunuz…
Türkiye’deki büyükelçilikleri onay vermiş.
Geziye katılanların vize sorunu yok.
Görevlilerin ne yaptığı, sizden ne istediği meçhul…
Ama sıkıntılara maruz kalıyorsunuz.
Birbirimizi komşu gibi gören dost ve müttefikiz.
Aramızda köklü tarihî, kültürel bağlar var.
Bir kasıt aramak istemiyoruz ama
Neden böyle davranıyorlar?
Niyetleri ne, ne amaçlıyorlar?
Anlamak mümkün değil…
Temennimiz, görevlilerin işgüzarlığıdır.
Diplomatik kanalları açık olan ülkemiz,
Mutlaka bu ülkelere gerekli uyarıyı yapacaktır.
Bundan hiç şüphe duymuyoruz.
     ***
Türk dili öyle zengindir ki;
Yüzden fazla anlam yüklü, öyle kelimeler vardır ki;
Örnek mi istersiniz, işte örnek:
Düşmek kelimesinin tadı…
İktidardan düşmek,
Milletin gözünden düşmek,
Ne hâllere düşmek,
Aşk ateşine düşmek,
Aynaya toz düşmek,
Istıraba düşmek,
Yola düşmek,
Ayağa düşmek,
Elden ayaktan düşmek
İçine kuşku düşmek,
Yüreğine od düşmek,
Kara sevdaya düşmek...
Ne demek istediğimizi anladınız.
Bu kadar örnek yeterli.
Sözümüzü bir mâni ile bitirelim:
Yemek yedikçe şişer
Oklava çıktıkça pişer
Umarım sen gezerken
Kafana deve düşer
Soruyu da soralım:
Böyle bir dil neden kısırlaştırılmak isteniyor?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.